Türk İşleme Sanatı
<b>Türk İşleme Sanatı</b>Author: Ayten Sürür
Publication date: 1976
Format / Quality: Pdf
Size: 13,5 Mb
Language:Turkish
Цитата:
Günümüze ulaşan işlemeler yanı sıra bazı belgeler, yazılı kaynaklar, yerli yabancı sanatçıların yapmış oldukları minyatürler, gravürler, suluboya resimler, yağlı boya resimler, fotoğraflar ve bazı mezar taşlarındaki tasvirler bu dönem işlemelerinin yapıldığı merkezler, toplumdaki yeri, önemi, işlevi ve plastik değerleri konusunda bizlere bilgi vermektedir. Örneklersek: 19. yüzyılda Allom'un çizdiği "Yerebatan Sarnıcı'ndaki Metal İplik Çekicileri" şimkeşhaneden sonra bu sarnıcın da iplik üretiminde kullanıldığını göstermektedir. Nicolay de Nicolas'ın çizimleri 16. yüzyıl kadın giysileri ve örttükleri dolamalar konusunda bizleri aydınlatmaktadır. Benzer bir durum Van Mour, Liotard, Levni, çarşı ressamları, Ruhi Arel ve Osman Hamdi için söz konusudur. Bu ressamlar giyim, ev eşyası vb. gibi işlemeleri görselleştirmişlerdir. Van Mour'un "Oyun Oynayan Kızlar" isimli eserinde işlemeli yastıklar ve divan örtüsü, "Ut Çalan Kadın" isimli eserinde ise işlemeli atlas yastıklar ve figürün işlemeli giysisiyle pelerini Buhara atması tekniği yanı sıra dival işinin varlığını ortaya koymaktadır. Levni'nin minyatürleri ise işlemeli giysiler yanı sıra işlemeli uçkurlarıyla, kemerleriyle farklı türleri sergilemektedir. Ruhi Arel'in 1910, 1911 tarihli "Kasnakta Nakış İşleyen Kız" ve "Gergefte Nakış İşleyen Kız" isimli tabloları teknik uygulama konusunda bizleri aydınlatmakta Osman Hamdi'nin işlemeli, kordon tutturma oyalarla bezenmiş üç etek giyerek resimlendirilmiş eşinin tablosu ise işlemeli giysiler konusunda önemli görseller oluşturmaktadır.
Yazılı kaynaklar ve gravür, minyatür, resim vb. gibi örnekler dışında ilgi çeken bir grup işleme tasvirine de mezar taşlarında rastlanmaktadır. Ya şahideyi taçlayan başlık ya da sandukayı örten puşide biçiminde tasarlanmış bu örnekler arasında 16. yüzyıldan Konya Mevlana Dergahı'ndaki Kuyucu Murat Paşa'nın kızı Fatma Hanım'a ait olduğu düşünülen sandukayı taçlayan fes palmet motifleriyle, İstanbul Sokollu Türbesi'ndeki Safiye Hanım'ın sandukasını taçlayan fes küpe motifleriyle kaşbastı olarak isimlendirilen işlemeli bantların fesleri bezemek için de kullanılmış olabileceğini akla getirmektedir.
Eyüpsultan Sıbyan Mektebi Haziresi'nde bulunan 17. yüzyıl sonu 18. yüzyıl başına tarihlenebilecek bir başka başlıksa kavuk örtüsü olarak hazırlanan örtünün yalnız kavukluktaki kavuğu tozdan korumak amacıyla değil aynı zamanda yüksek silindirik külahları bezemek amacıyla tasarlanmış örtüler olduğu görüşünü desteklemektedir. Bütün bu parçalar günümüze ulaşan kaşbastı ve kavuk örtülerinin konu ve kompozisyon repertuarını zenginleştirmekte işlevinin yanı sıra estetik açısından bizleri aydınlatmaktadır.
Puşide tasvirlerine gelince Konya İnce Minare Müzesi'ndeki 967 envanter numaralı şakayıklarla bezenmiş sanduka, 5818 envanter numaralı rozet çiçekleriyle bezenmiş sanduka yanı sıra İstanbul Ferhat Paşa Türbesi'nden çintemani motifleriyle bezenmiş 1001 (1592 M.) tarihli İbrahim Bey sandukası 16. yüzyılda; İstanbul Eyüpsultan'daki Cafer Paşa Türbesi'ndeki Cafer Paşanın oğlu ve Hatice Binti Mehmed isimli bir hanıma ait sandukalar ise 17. yüzyılda bitkisel bezemeler ve çintemani motifleriyle süslenmiş puşideler yapılmış olduğunu göstermektedir. Gerek bu parçalar gerek Eyüpsultan Sıbyan Mektebi Haziresi'ndeki 17. yüzyıla tarihlenen Mehmed Bey sandukası ve Mihrişah Sultan İmareti Haziresi'ndeki isimsiz sanduka çintemani motifleriyle yapılmış süslemelerin 17. yüzyıldaki boyutuna işaret etmektedir. Bütün bu örnekler hem puşidelerde seçilen konular hem puşidelerin kompozisyon çeşitlemelerini sergilemeleri hem de Klasik Dönemden günümüze hiç puşide ulaşmamış olması açısından değer arzetmektedir.
İlgi çeken bir başka örnekse Eyüpsultan Zal Mahmud Paşa Cami Haziresi'nin köşesindeki 1218 (1803 M.) tarihli şahidedir. Ali Baş'a ait olan bu mezar taşında bir sayeban tasarımı yer almaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu Dönemi'nde işlemeler, saray ve saray dışı (ev, çarşı, ordu, tekke, okul) olmak üzere iki çevrede yapılıyordu. Şehirdeki en fakir evden konağa, saraya; dar bir çevre olan köy evinden çevreler arasında geçiş sağlayan çarşıya; çarşıdan ile, ilden ile yayılarak, yöre ve bölgeler arası iletişim kuran, bazı tarikat mensuplarının hücrelerinden daha geniş bir çevre olan yerli yabancı ustaların çalıştığı saray; saraydan ordu mensuplarına kadar geniş bir alanda uygulanan bu sanat dalı geniş bir tabana oturmaktaydı. Böylece saray, ev, çarşı etkileşerek girift eş değerde bir zincirin halkaları gibi birbirini tamamlıyordu. İşleme sanatı belli bir zümrenin değil herkesin yarar sağladığı, estetik haz duyduğu bir sanat dalı olarak uygulanıyordu.
Saray defterleri ve sarayda bulunan bazı belgeler saray çevresinde yapılan işlemelerle ilgili bazı ip uçları vermektedir. 15. yüzyıla ait bilgiler içeren saray defterlerinde atelyeler arasında çadır yapan atelyelere değinilmekte otuzsekiz çadır yapıcının bugünkü Sultan Ahmet Meydanı'nda, İbrahim Paşa Sarayı'nın yanında, barındığından çadırların çadır bakıcıları yanında saklandığından ve harp zamanı: Yedi çadır yapıcı, on altı çadır kurucu ve iki çadır süsleyici (nakşduzan) ustanın sefere çıktıklarından söz edilmektedir.
<div align="center">
Уважаемый пользователь, вам необходимо зарегистрироваться, чтобы посмотреть скрытый текст!
Поделитесь записью в соцсетях с помощью кнопок: