Fedailerin Kalesi Alamut - Tarihi roman
<b>Fedailerin Kalesi Alamut - Tarihi roman</b>
Author: Wladimir Bartol
Translator:Atilla Dirim
Publisher: Yurt Kitap Yayın
Publication date: 1998
ISBN: 9789757076094
Number of pages: 512
Format / Quality: PDF
Size: 3,4 Mb
Language:Turkish
Цитата:YAZAR ÜSTÜNE...
Vladimir Bartol,Sloven şehrinde,1903 yılında dünyaya gelmiştir.Fransız kültürü almıştır.Felsefe,psikoloji,biy oloji,dinler tarihi eğitimlerini almıştır.Alamut,yazarın ilk eseridir,1938'de kaleme almıştır.İkinci Dünya Savaşı'nın karışık ortamında beklediği ilgiyi bulamamış,el altından satılacak kadar tehlikeli bir kitap olarak kabul edilmiştirBartol,savaş yıllarında vatanını işgal eden Alman ve İtalyan faşitlerine karşı mücadele etmiş,savaştan sonra kurulan Yugoslavya'da yazarlar birliği başkanı seçilmiştir.Herkes tarafında yazarın baş eseri olarak kabul edilen kitap sadece 1980 ve 1984'de iki baskı yapabildi.РаскрытьKitabın çevirisi Atilla Dirim tarafında yapılmıştır.FEDAİLERİN KALESİ ALAMUT
Hasan Sabbah Tus şehrinde doğmuştu...O zamanda herkesi içine çeken bilinmezlik Hasan'ı da bu girdaba sürüklemişti...İslam dini,yaratıcı bir gücün varlığı kabul ettirilmeye çalışılan öğretilerin sorgusunu yapmak Hasan'ın ilgisini fazlasıyla çekiyordu.Hatta denilebilir ki kendi aklından geçen tüm soruların cevabını bulmaya adamıştı ve bunun için yapabilecek güce sahip olduğunu düşünüyordu.İslam'ın savaşçılarından peygamberin damadı Ali'yi beğeniyordu ve Allah'ın Mehdinin Alinin soyunda gelen biri olacağı müjdesinin peşi sıra sürüklenmişti Hasan.Mehdiyi nasıl tanıyacağına işaretler aradı ve kimse sorularına cevap veremiyordu,bu da O'nun zengin hayal gücünü harekete geçiriyordu.Tus şehrine zaman zaman bilgili dailer gelip halka bilgiler veriyorlardı ve Hasan da tüm bu daileri soru yağmuruna tutuyordu ve herşeyi sorguluyordu.İsmaili tarikatının temsilcisi bir daile konuşmuş bu görüşme O'nu bu merakında soğutmuş bir daha din kavgalarına bulaşmama kararı aldırmıştı.Sonraları yine İsmaili dailerinden Ebu Nedin Zarac bir daile görüşmüş ve İsmaililerin hedeflerini,öğretilerini dinlemişti.Onların amaçlarını,savundukları,inandı kları, vaatettikleri tüm bunları dinlemiş ve sonucunda bunların saçmalığını söylemeye cüretini göstermişti.Zarac beklenemeyen bir şekilde onu onaylayıp sınavı geçtiğini müjdelemişti.Tüm bu hikayelerin gerçek dışı olduğunu,hepsinin akıl oyunlarından ibaret olduğunu,aslında söylendiği gibi peygambere dahası Allah bağlı olmadıklarını ve felsefelerinin "Hiçbirşeye inanmıyoruz o halde herşeyi yapabiliriz." olduğunu açıkladı. Aslında onlara göre peygamber akıl hastası Ali de bunlara inandığı için delinin tekiydi.Şu ana kadar öğrendiği herşey İslam,peygamber,mehdi ile ilgili tüm bu öğretilerin ve sırların hepsi basit insanlardan oluşulan kitleleri uyutulmak için uydurulmuş bir masaldı.Bu öğretilerin hepsinin amacı halkı sultana karşı kışkırtmak olduğunu açıkladı.Eğitim için Nisapur'a gitti ve orada Ömer Hayyam ve sonra baş vezir olacak Nizam'ül Mülk Hasan İbn'i Ali ile tanıştı ve üçü de aynı fikirlere sahiptiler.Sorularının yanıtlarını beraberce aramaya başladılar.Gittikleri medresede Kur'an,astronomi,matematik,tar ih gibi dersleri görüyorlardı.Üçü,fikirleri,ide alistlikleri ile birbirlerine kenetlenmişlerdi ve birbirlerine mümkün olduğunca çabuk üst seviyelere ulaşmaya ve bunu başaran ilki diğerlerine yardımcı olmaya söz verdiler.Medrese eğitiminden sonra Ömer dörtlüklerine ve astronomi,matematik araştırmalarına Nisapur'a gitti,Hasan ise öğretisini yaymaya başladı.Süreki dolaştı ve insanlarla konuşup onlarafikirlerini yaymaya çabaladı.Herkes onu İsmaili hareketinin mücaiti diye kabul ediyordu.Liderine planlarından bahsettiğinde ise onu bunlardan söz etmeme konusunda ağır bir şekilde uyarıp reddettiler.Hasan bu acılarla fazlasıyla yıpranmıştı.Hasan İbn'i Ali,Alparslan'ın veziri olmuş,Ömer Hayyam'a astronomi çalışmalarını yürütebileceği bir mevkiye getirerek verdiği sözü yerine getirmiş oldu.Çalışmalarından sonuç alamayınca Hasan Sabbah,Ömer Hayyam'la görüşmeye karar verir.Uzun geceler devam eden sohbetler ve fikir alışverişlerinden sonra Hasan, insanlığı hayrete düşüren planının ana hatlarını belirlemişti.Vezir Nizam'ül Mülk'ün,sultana karşı birliklerden,İran dolaylarında olup bitenlerden haberdar bir yandaşa ihtiyacı vardı,bu görevi Hasan Sabbah'a vererek verdiği sözü yerine getirmiş oldu.Artık sarayda ikisi beraberlerdi ve amaçları için daha da güçlü olmaya çalışıyorlardı.Sultan,Sabbah'ı n dehasını farketmişti hatta zamanında sultana en yakın olana verilen Atabey ünvanı bile Sabbah için kullanılır olunca Nizam'ül Mülk,arkadaşına gizliden öfke ve kıskançlık besler olmuştu.O dönemde hazine hesaplarında bir takım açıklar farkedildiğinde,sultan tüm gelir ve giderlerin raporunu ister.Vezir bunu yapmanın altı ay alacağını Sabbah ise kırk günde bu işi bitirebileceğini söyler.Araları açılır ve Sabbah raporu kırk günde tamamlar.Tüm veriler vezirin sonu demektir.Sabbah raporu teslim edeceği gece vezirin planı ile kağıtlardan bir kısmı çalınır ve ertesi sabah sultanın karşısında oldukça zor bir durumda kalır ve saraydan sürülür.Öldürülmesi o an oldukça sakıncalıdır.Bundan sonra Sabbah,tüm bunların öcünü almak için planlar yapar.Bu sırada Alparlslan'dan sonra Melik Şah başa geçer.Yeni sultanın annesi vezir olarak Nizam'ül Mülk yerine Tac'ül Mülk'ü atamak ister.Nizam'ül Mülk bunun üzerine kendi yandaşlarını toplar.Misafir olarak kabul edildiği bir prensin evinde Apama ile tanışır.Çok güzel bir kadındır ve prensin cariyesidir ama Sabbah'la yasak aşk yaşarlar.Yıllar Sabbah'ın yandaş toplaması ile geçer ve gücüne güç katar.Bir karargah bulmayı hedefler.Sultan ve vezirden öc almanın hayali onu Alamut'a kadar götürür.Alamut kalesi,sultanın konutanlarınca korunuyordu.Bu fethedilmez kayalıklar,kuleler,geçilmesi imkansız asi bir çağlayan üzerine inşa edilmiş bu görkemli kaleyi akıl oyunlarıyla ele geçiren Sabbah artık planlarının diğer aşamalarına geçti.Kalenin arkasındaki bahçelere şağşağlı köşkler inşa ettirdi.Dünyanın dört bir yanından en ilginç bitki türlerini,çiçeklerini toparlayarak Kur'an'da anlatıldığı gibi cennetin aynını yeryüzünde meydana getirdi.Köşklere dünyanın en güzel kızlarını topladı.Kızlar edebiyat,müzik,dans ve bunun gibi güzel sanatlar ve din derslerini meryem ve birkaç hadımlardan şehvet erkeklerle olan ilişkinin nasıl olması gerektiğini Apamadan öğreniyorlardı.Kızların eğitimi oldukça yorucu ve düzenli bir tempoda sürüyordu ve aldıkları besimlerden bakımlarına de baştan sona göz hapsindeydiler. Kızlar arasında kıskançlık,dostluk,tüm insani paylaşımların yanında bir takım sapkınlıklar da vardı.Günleri genelde neşe içinde çalıp söyleyerek,dans ederek,verildiğinde şarap içerek geçiyordu.Kızların hepsi Seyduna'ya itaat ediyorlardı ama neden orada olduklarını ve o eğitimi neden aldıklarını bilmiyorlardı.Hatta meryem bile bunu yirmibeş yıl sonra öğrenmişti.Diğer taraftan Alamut kalesinde fedailer çok zorlu ve ağır şartlarda eğitim alıyorlardı.Alamut'da hayat bahçedekilerden oldukça farklıydı.Zevklerin,zaafların, hayallerin akıllardan geçmesi bile yasaktı.Çoğunlukla ölüm cezası uygulanırdı.Öğrencilerin fedai olmak için büyük dailerin,Hasan Sabbah'ın,yani Seyduma'nın en yakınlarınını sınavından geçmeleri gerekiyordu.Öğrenciler savaş taktikleri dışında İslam,güzel sanatlar,tarih,coğrafya gibi dersler alıyorlardı.Asla Kur'an'da yazılanların dışına çıkamıyor,içki içemiyor,bir kadınla olmanın hayalini bile kuramıyorlardı.Bunun cezası Allah'dan sonra gelen ve cennetin anahtarına sahip olan Seyduna tarafından veriliyordu.Seyduna ile büyük dailer Apama ve meryemin dışında Seyduna'yla hiçkimse yüzyüze görüşemiyordu.Bakir olan öğrencilerin zamanla birer savaş makinası haline geliyordu.Sultanın öncü birliklerinin Alamut'a saldıracağı duyulunca Seyduna öğrencilerini fedailiğe yükseltir.Fedailer öncü birliklere karşı başarı elde ederek kaleye geri döndüklerinde bunların arasından göze çarpan üç fedai Seyduna'nın yanına kabul edilir.Seyduna'nın planının son aşaması için ona sonsuz itaat edecek bir orduya ihtiyacı vardı.Bunun için bu üç fedaiye cennetin kapılarını açtı.Onlara kenevirden yapılmış küçük haplar vererek hayal görmelerini,uykuya dalmalarını sağladı.Gözlerini açtıkların etraflarında daha önce hiç görmedikleri gözalıcı güzellikleri birçok nesne ve kızları gördüklerinde bulundukları yerin cennet olduğunu ve kızların huri olduklarını sandılar.Alamut'a geri döndüklerinde Seyduna'nın vaatlerinin gerçek olduğu söylentisi yayıldı ve Seyduma amacına ulaşmış oldu.Bu arada sultanın birlikleri Alamut'a doğru ilerliyorlardı.Yeni öğrenciler eğitiliyor,cennetle mükafatlandırdığı üç fedaiye yeni görevler veriyordu.Sonunda beklenen gün geldi.Sultan birliğin başında Alamut önlerine kadar gelir,Hasan istediği herşeyi hiç düşünmeden gerçekleştirecek bir orduya sahiptir bu da onu sultanın karşısında güçlü kılıyordu.Çünkü Hasan'ın fedaileri ölüm,den korkmuyor hatta şehit olmaları demek cennete bıraktıkları sevgililerine kavuşmaları anlamına geliyordu.Mükafatlarını hak etmek adına son derece alıngan ve korkusuzca davranıyorlardı.Yıllar sonra sultan ve Hasan karşı karşıyaydılar ve sultan da Hasan'ın kendine bu denli güvenini neden kaynaklandığına gözlerinin önünde şahit oldu.Sultanın önünde Hasan fedailerinden birine kulenin tepesine çıkıp aşağı atmasını,mükafatının cennet olduğunu söyler.Fedai bunu yapar ve sultanın birliklerinin önüne cansız bedeni düştüğünde yüzünde mutlulukla bir tebessüm vardır.Yarattığı bu şaşkınlıkla çatışma şiddetini arttırmadan Hasan amacına ulaşmış,sultanı esir alarak öcünü almıştır.Hasan Sabbah,Anadolu Selçuklu Devleti'nde yeni bir dönemi başlatmış olur.Devletin sultanı,veziri değişir.Hasan Sabbah tüm hayallerini,planlarını gerçekleştirmiş olur.Цитата:Alamut (1938 novel)
Alamut is a novel by Vladimir Bartol, first published in 1938 in Slovene, dealing with the story of Hassan-i Sabbah and the Hashshashin, and named after their Alamut fortress.
Bartol first started to conceive the novel in the early 1930s, when he lived in Paris. In the French capital, he met with the Slovene literary critic Josip Vidmar, who introduced him to the story of Hassan Ibn Saba. A further stimulation for the novel came from the assassination of King Alexander I of Yugoslavia perpetrated by Croatian and Bulgarian radical nationalists, on the alleged commission of the Italian Fascist government. When it was originally published, the novel was sarcastically dedicated to Benito Mussolini.
The maxim of the novel is "Nothing is true, everything is permitted".
The novel was not published in English until 2004[1]. Earlier it was translated into about 18 other languages including Czech (1946), Serbian (1954), French (1988), Spanish (1989), Italian (1989), German (1992), Turkish, Persian (1995), Arabic, Greek, Korean and Slovakian. Later it has been translated into Hebrew (2003), Hungarian (2005) and Finnish (2008).Plot
The novel is situated in the 11th century at the fortress of Alamut (Persian for "Eagle's Nest"), which was seized by the leader of the Ismailis, Hassan ibn Sabbah or Sayyiduna (Our Master). At the start of the story, he is gathering an army for the purpose of attacking the Seljuk Empire, which has taken over possession of Iran. The story commences with the journey of young ibn Tahir, who is, according to his family's wish, intending to join the Alamut garrison. There, he is appointed to the squad of the most valiant soldiers, named the fedai. Fedai are expected to obey orders without any demur, death being not an obstacle. During their demanding training, they come to be convinced that they shall go to heaven immediately after their death, if they die in the line of duty. Hassan managed to achieve such level of obedience by deceiving his soldiers - he gave them drugs (hashish) to numb them and ordered afterwards that they be carried into the gardens behind the fortress, which were made into a simulacrum of heaven, including houris. Therefore, fedai believe that Allah had given Hassan the power to send anybody into the Heaven for a certain period. Moreover, some of the fedai fall in love with houris and Hassan unscrupulously uses that to his advantage.
Meanwhile, the Seljuk army besieges Alamut. Some of the soldiers are captured and Hassan decides to demonstrate his power to them. He orders a pair of fedai (Yusuf and Suleiman) to kill themselves; Suleiman by stabbing himself, Yusuf by jumping off of a tower. They fulfill their master's order with a smile on their face, thinking that they will soon rejoice with their beloved in heaven. Afterwards, Hassan orders ibn Tahir to go and kill the grand vizier of the Seljuk sultan Nizam al-Mulk. Hassan wants to take vengeance for al-Mulk's treachery against him long ago. Ibn Tahir stabs the vizier, but, before he passes away, the vizier reveals the truth of Hassan's deceptions to his murderer. Ibn Tahir decides to return to Alamut and kill Hassan. When ibn Tahir returns, Hassan receives him and also reveals him his true motto: "Nothing is true, everything is permitted". Then, he lets ibn Tahir go, to start a long journey around the world. Another fedai kills the Seljuk Sultan and the Seljuk empire dissolves. The fight for the Seljuk throne begins. Hassan encloses himself in a tower, determined to work until the end of his days. He transfers the power over the Ismaelits to the hands of his faithful dai, military and religious chiefs.
<div align="center">
Уважаемый пользователь, вам необходимо зарегистрироваться, чтобы посмотреть скрытый текст!
Уважаемый пользователь, вам необходимо зарегистрироваться, чтобы посмотреть скрытый текст!
Уважаемый пользователь, вам необходимо зарегистрироваться, чтобы посмотреть скрытый текст!
Уважаемый пользователь, вам необходимо зарегистрироваться, чтобы посмотреть скрытый текст!
Password: turklib</div>
Поделитесь записью в соцсетях с помощью кнопок: