Hasretinden Prangalar Eskittim

20.06.12 | yabgu

http//photoload.ru/data/84/c8/7f/84c87f842d01e3bf469827b469dcacec.jpg


<b>Hasretinden Prangalar Eskittim</b>
Author: Ahmed Arif
Publisher: Everest Yay&#305;nlar&#305;
Publication date: 2006
Format / Quality: PDF
Size: 3,6 Mb
Language:Turkish

http//photoload.ru/data/91/a8/88/91a8884b0dc5d0c47cf772bd1942a5af.jpg

Цитата:

Ahmed AR&#304;F Hakk&#305;nda Cemal S&#220;REYA


«Bir &#351;air: Ahmed Arif
Toplar da&#287;lar&#305;n r&#252;zg&#226;rlar&#305;n&#305;
Da&#287;&#305;t&#305;r &#231;ocuklara erken»

«Hasretinden Prangalar Eskittim» kitab&#305;yla Ahmed Arif’in &#351;iiri de g&#252;n &#305;&#351;&#305;&#287;&#305;na &#231;&#305;kt&#305;. B&#246;ylece Ahmed Arif’in T&#252;rk &#351;iirinde zaten &#246;teden beri sa&#287;lam&#305;&#351; bulundu&#287;u yer, okurun g&#246;z&#252;nde de matematik bir kesinlik kazand&#305;. San&#305;r&#305;m, bu yer, bundan sonra en az tart&#305;&#351;&#305;l&#305;r yerlerden biri olarak kalacakt&#305;r. &#350;u ya&#351;ad&#305;&#287;&#305;m&#305;z g&#252;nler sars&#305;nt&#305;l&#305;, karma&#351;al&#305; g&#252;nler. &#199;ok hareketli g&#252;nler. Ama bu arada fikir ve sanat hayat&#305;m&#305;zda yerle&#351;ik de&#287;erler ile yeni de&#287;erler aras&#305;nda, yerle&#351;ik de&#287;erlerin kendi i&#231;inde, yeni bir trafik do&#287;mu&#351; bulunuyor. &#350;imdiye dek &#351;u y&#246;nden bak&#305;lm&#305;&#351; de&#287;erlere &#351;imdi bir de bu y&#246;nden bak&#305;lmakta, dayan&#305;ks&#305;z de&#287;erler ufalanmakta, silinmekte, &#231;ok &#351;eyin hesab&#305; g&#246;r&#252;lmektedir. Ayr&#305;ca sa&#287;lam de&#287;erler yerlerini bulmaktad&#305;r, ya da bulmalar&#305; i&#231;in pek bir &#351;ey kalmamaktad&#305;r. Bunun i&#231;in, iyidir diyorum, bu sars&#305;nt&#305;, bu karma&#351;a. Daha &#246;nce &#351;airler aras&#305; bir «pazar&#305;» olan Ahmed Arif de bu arada bu durumdan f&#305;rlay&#305;p okura uzanmak olana&#287;&#305;n&#305; buldu, ya da gere&#287;ini duydu.

Ahmed Arif Diyarbak&#305;r’l&#305;. &#304;lk &#351;iirleri 1948-1951 y&#305;llar&#305; aras&#305;nda bir iki dergide g&#246;r&#252;nd&#252;. O g&#252;nlerde kendisi Ankara Dil ve Tarih Co&#287;rafya Fak&#252;ltesinde, felsefe b&#246;l&#252;m&#252;nde &#246;&#287;renciydi. Sonra tutukland&#305;. &#304;lk &#351;iirlerini ortaya &#231;&#305;kard&#305;&#287;&#305; s&#305;ralarda Orhan Veli ve arkada&#351;lar&#305; &#351;iire iyice h&#226;kim g&#246;r&#252;n&#252;yorlard&#305;. Garip d&#246;nemi bitmi&#351;, Sabahattin Eyubo&#287;lu'nun deyimiyle “halk olarak sanat&#305;n” dolaylar&#305;nda dola&#351;&#305;lmaya ba&#351;lam&#305;&#351;t&#305;. B&#252;t&#252;n gen&#231;ler, b&#252;t&#252;n yeni yetmeler Orhan Veli'ye, Oktay R&#305;fat'a, Melih Cevdet Anday'a &#246;yk&#252;n&#252;yordu. Sanki &#351;iir yaln&#305;z onlar&#305;n yazd&#305;&#287;&#305;yd&#305;; onlar&#305;n yazd&#305;&#287;&#305;ndan ba&#351;ka &#351;iir olamazd&#305; sanki. Gen&#231;lerin bu bilin&#231;siz tutumu &#351;iirimize zararl&#305; olmu&#351;tur. Ama gen&#231; sanat&#231;&#305;lar&#305;n &#231;o&#287;u b&#246;yle olmakla birlikle, aralar&#305;nda kendi &#231;&#305;k&#305;&#351; noktalar&#305;n&#305; geli&#351;tirmeye &#231;al&#305;&#351;an, Orhan Veli ve arkada&#351;lar&#305;na pek kulak asmayan kimseler de yok de&#287;ildi. Ahmed Arif’i de bunlardan biri olarak g&#246;r&#252;yoruz. &#304;lk &#351;iirinde bile. Gariple gelen &#351;iirin i&#231;eri&#287;ine ald&#305;rmam&#305;&#351;t&#305;r. &#214;nerilmekte olan ve bir &#231;e&#351;it &#351;iirsiz &#351;iir diyebilece&#287;imiz hareketi umursamadan kendi do&#287;rultusunda &#231;al&#305;&#351;an birka&#231; &#351;airden biri de odur.

Ahmed Arif’in &#351;iiri bir bak&#305;ma N&#226;z&#305;m Hikmet &#231;izgisinde, daha do&#287;rusu N&#226;z&#305;m Hikmet'in de bulundu&#287;u &#231;izgide geli&#351;mi&#351;tir. Ama iki &#351;air aras&#305;nda b&#252;y&#252;k ayr&#305;l&#305;klar var. N&#226;z&#305;m Hikmet, &#351;ehirlerin &#351;airidir. Ovadan seslenir insanlara, b&#252;y&#252;k d&#252;zl&#252;klerden. Ovada akan «b&#252;y&#252;k ve bereketli bir &#305;rmak» gibidir. Uygard&#305;r. Ahmed Arif ise da&#287;lar&#305; s&#246;yl&#252;yor. Uyrukluk tan&#305;mayan, ya&#351;s&#305;z da&#287;lar&#305; «&#226;si» da&#287;lar&#305;. Uzun ve tek bir a&#287;&#305;t gibidir onun &#351;iiri. «Daha deniz g&#246;rmemi&#351;» &#231;ocuklara adanm&#305;&#351;t&#305;r. Kurdun ku&#351;un aras&#305;nda, yaban &#231;i&#231;ekleri aras&#305;nda s&#246;ylenmi&#351;tir, bir han&#231;er kabzas&#305;na i&#351;lenmi&#351;tir. Ama o a&#287;&#305;tta, bir yerde, birdenbire bir zafer &#351;ark&#305;s&#305;na d&#246;n&#252;lecekmi&#351; gibi bir umut (bir sanr&#305;, daha do&#287;rusu bir h&#305;rs), keskin bir par&#305;lt&#305; vard&#305;r. T&#252;rk&#252; s&#246;yleyerek &#231;arp&#305;&#351;an, yaral&#305;yken de, arkada&#351;lar&#305; i&#231;in tarih &#246;zeti &#231;&#305;karan, buna felsefe ve inan&#231; katmay&#305; ihmal etmeyen bir gerillan&#305;n &#351;iiridir. Kar&#351;&#305; koymaktan &#231;ok, boyun e&#287;meyen bir do&#287;a i&#231;inde. B&#252;y&#252;k zenginli&#287;i ilkel bir katk&#305;s&#305;zl&#305;k olan at&#305;c&#305;, avc&#305; bir do&#287;a i&#231;inde.

1959-1962 y&#305;llar&#305; aras&#305;nda Ankara'dayd&#305;m, Muzaffer Erdost tan&#305;&#351;t&#305;rm&#305;&#351;t&#305; bizi. Hemen dost olmu&#351;tuk. O s&#305;ra, Muzaffer Erdost Ulus gazetesinin bas&#305;mevi m&#252;d&#252;r&#252;yd&#252;. Ahmed Arif de Medeniyet gazetesinde &#231;al&#305;&#351;&#305;yordu. Haftan&#305;n &#252;&#231;-d&#246;rt g&#252;n&#252; beraberdik. Daha do&#287;rusu &#252;&#231;-d&#246;rt gecesi. Ben, geceye do&#287;ru, saat 11-12 s&#305;ralar&#305;nda Ulus gazetesine giderdim. O ara, kendi gazetesini erkenden ba&#287;lam&#305;&#351; bulunan Ahmed Arif de oraya gelmi&#351; olurdu. Muzaffer'in odas&#305;nda oturur, sabaha kadar konu&#351;urduk. Nelerden konu&#351;urduk? Her &#351;eyden. Sabahleyin, y&#252;r&#252;ye y&#252;r&#252;ye K&#305;z&#305;lay'a kadar gidilir, orada ayr&#305;l&#305;n&#305;rd&#305;. Yaz, k&#305;&#351;, hep b&#246;yle. Bu s&#305;k&#305; ili&#351;ki birbirimizi iyice tan&#305;mam&#305;za yard&#305;m etti. Her &#351;airin konu&#351;ma tarz&#305;yla (hatt&#226; y&#252;z&#252;yle) &#351;iiri aras&#305;nda bir yak&#305;nl&#305;k, bir benzerlik vard&#305;r muhakkak; ama konu&#351;mas&#305;yla &#351;iiri aras&#305;nda bu kadar bir &#246;zde&#351;lik bulunan bir &#351;aire ilk kez Ahmed Arif’te rasl&#305;yordum. Onun &#351;iiri, konu&#351;mas&#305;ndan al&#305;nm&#305;&#351; herhangi bir par&#231;a gibidir; konu&#351;mas&#305; ise, &#351;iirin her y&#246;ne do&#287;ru bir devam&#305; gibi. Bir bak&#305;ma «Oral» (a&#287;za ili&#351;kin) bir &#351;iirdir onunki. Bizde oral &#351;iirin tuhaf bir kaderi vard&#305;r: bu &#351;iirde, genellikle, ya kuru bir s&#246;ylevcili&#287;e d&#252;&#351;&#252;l&#252;r, ya da harc&#305;&#226;lem duygular&#305;n tekd&#252;ze evrenine. Daha do&#287;rusu, nedense &#351;imdiye kadar genellikle b&#246;yle olmu&#351;tur. Bu, s&#246;z&#252;n yak&#305;&#351;&#305;&#287;&#305; u&#287;runa, &#351;iirin elden &#231;&#305;kar&#305;lmas&#305;, harcanmas&#305;d&#305;r. Ahmed Arif’in &#351;iirinde b&#246;yle bir sak&#305;nca yok. Hi&#231; bir zaman s&#246;yleve d&#252;&#351;mez. Bir duygu sa&#287;na&#287;&#305;, imgeler halinde, s&#305;ra s&#305;ra m&#305;sralar kurar. Ana d&#252;&#351;&#252;nce, dipte, her zaman belirli, ama sakin durur; &#231;o&#287;al&#305;r, b&#252;y&#252;r belki, ama kal&#305;n bir damar halinde hep dipte durur. Ahmed Arif, kendi &#351;iirine en uygun yap&#305;y&#305; ve m&#305;sra d&#252;zenini bulmu&#351; bir &#351;airdir. Anlat&#305;m&#305;yla, &#351;iirin &#246;z&#252; aras&#305;nda &#246;zde&#351;lik vard&#305;r. T&#252;rk&#231;e destan t&#252;r&#252;n&#252;n en ilgin&#231; deneylerini yapm&#305;&#351;t&#305;r. En ilgin&#231; &#231;&#305;k&#305;&#351;&#305;n&#305; desek daha yerinde olacak Bir yal&#231;&#305;nl&#305;&#287;&#305; koyuyor &#351;iirine Ahmed Arif, bir graniti. O yal&#231;&#305;nl&#305;ktan, birden, s&#305;n&#305;r k&#246;ylerine iniyor; «tavuklar&#305; birbirine kar&#305;&#351;an» insanlar&#305; anlat&#305;yor. Bu birdenbirelik onu kekre diyebilece&#287;imiz bir lirizme ula&#351;t&#305;r&#305;yor. Ya da tersi oluyor. Eksiksiz bir silah koleksiyonunun aras&#305;ndan g&#246;r&#252;&#351;mecisinin yollad&#305;&#287;&#305; taze so&#287;an demetini g&#246;r&#252;yorsunuz. Ahmed Arif, Do&#287;u Anadolu'nun, s&#305;n&#305;r boylar&#305;n&#305;n yersel g&#246;r&#252;nt&#252;leri i&#231;inde oralar&#305;n t&#252;rk&#252;lerini kalk&#305;nd&#305;r&#305;yor, b&#252;t&#252;n Anadolu t&#252;rk&#252;lerine ula&#351;t&#305;r&#305;yor onlar&#305;, b&#252;y&#252;t&#252;yor, besliyor; ama bo&#287;ulmuyor onlar&#305;n aras&#305;nda. Do&#287;u Anadolu insan&#305;n&#305;n m&#252;thi&#351; malzemesini korkusuz bir lirizm i&#231;inde &#246;n&#252;m&#252;ze y&#305;&#287;&#305;yor. Sonra b&#252;t&#252;n Anadolu insan&#305;na do&#287;ru yay&#305;yor onu. Pir Sultan Abdal'&#305;, Urfa'l&#305; Nazif'i, K&#246;ro&#287;lu'na, Bedrettin'e g&#246;t&#252;r&#252;yor. B&#252;y&#252;k bir sevgiye, bir umuda &#231;a&#287;&#305;r&#305;yor Anadolu insan&#305;n&#305;; g&#246;zlerinden &#246;perek, &#231;&#305;ld&#305;ras&#305;ya severek. Evet, halk t&#252;rk&#252;lerinden yararlan&#305;yor Ahmed Arif. Yaln&#305;z, halk kayna&#287;&#305;n&#305;n, edebiyat i&#231;in, &#351;iir i&#231;in, t&#252;rk&#252;lerden &#246;te daha bir s&#252;r&#252; olanak ta&#351;&#305;d&#305;&#287;&#305;n&#305;, hatta &#246;b&#252;r halk kaynaklar&#305; i&#231;inde t&#252;rk&#252;lerin o kadar da b&#252;y&#252;k bir a&#287;&#305;rl&#305;k ta&#351;&#305;mad&#305;&#287;&#305;n&#305; iyi biliyor. Bu yan&#305;yla halk kayna&#287;&#305;na e&#287;ildiklerini sanan ba&#351;ka &#351;airlerden ayr&#305;l&#305;yor. Onlar gibi sadece t&#252;rk&#252;lere yaslanm&#305;yor. &#214;zellikle destan t&#252;r&#252; i&#231;in vazge&#231;ilmez olan tavr&#305; t&#226; temelden tak&#305;n&#305;yor. &#199;al&#305;&#351;malar&#305;n&#305; ona g&#246;re yap&#305;yor.

Ahmed Arif kendi &#351;iirine en uygun yap&#305;y&#305; ve m&#305;sra d&#252;zenini getirmi&#351;tir, dedik. Bir de, Paul Eluard i&#231;in s&#246;ylenmi&#351; bir s&#246;z&#252;n onun &#351;iirine de uydu&#287;unu s&#246;yleyelim: Paul Eluard’&#305;n &#351;iiri imgenin tutsa&#287;&#305; de&#287;ildir; ger&#231;ek&#252;st&#252;c&#252; d&#246;neminde de, ondan sonraki d&#246;nemde de, &#351;iirin temelinde yatan ana &#246;&#287;e, m&#305;sralar&#305;n k&#305;sal&#305;&#287;&#305;, kurulu&#351; tarz&#305; ve bunlar&#305;n birbirleriyle ba&#287;lama bi&#231;imi sayesinde ipu&#231;lar&#305;n&#305; hi&#231; bir zaman saklamam&#305;&#351;t&#305;r. Ahmed Arif’te de &#246;yle. &#304;mge, &#231;&#305;plakl&#305;&#287;&#305;n &#231;arp&#305;c&#305;l&#305;&#287;&#305;n&#305; ta&#351;&#305;r; d&#252;&#351;&#252;nce, vurucu &#246;zelli&#287;ini ilk anda kullan&#305;r. «Hasretinden Prangalar Eskittim»de bunun bir&#231;ok &#246;rne&#287;ini g&#246;r&#252;yoruz. Sonra imge onda s&#305;n&#305;rl&#305; bir &#246;&#287;e de&#287;il. Bir bak&#305;ma &#351;iirin kendisi, b&#252;t&#252;n&#252;. &#214;yle ki b&#252;t&#252;n&#252;yle vard&#305;r onun &#351;iiri. Kelimeler ili&#351;kin olduklar&#305; kavramlar&#305; a&#351;an ve daha geni&#351; durumlar&#305; kavrayan bir nitelik g&#246;steriyor. &#350;iirin b&#252;t&#252;n&#252; i&#231;inde kullan&#305;lm&#305;&#351; baz&#305; d&#252;z s&#246;zler inan&#305;lmaz bir &#231;arp&#305;c&#305;l&#305;k, bir imge yetene&#287;i kazanmaktad&#305;r Ahmed Arif’te. &#214;te yandan, &#351;iirin i&#231;inde birer iki&#351;er kelimelik m&#305;sralar halinde akan bu s&#246;zler bi&#231;im y&#246;n&#252;nden de &#246;nem kazanmaktad&#305;r. &#214;yle ki, kendili&#287;inden do&#287;an ve yaln&#305;z Ahmed Arif’e &#246;zg&#252; gizli bir aruz gibi bu s&#246;zlerden b&#252;t&#252;n &#351;iire bir m&#252;zik yay&#305;lmakta, ya da b&#252;t&#252;n &#351;iir &#231;ekid&#252;zenini onlarda bulmaktad&#305;r.

S&#246;zgelimi, Otuz&#252;&#231; Kur&#351;un'da:

Yak&#305;&#351;&#305;kl&#305;
Hafif
&#304;yi s&#252;vari

m&#305;sralar&#305;n&#305;n;

yine ayn&#305; &#351;iirde:

ve karaca s&#252;r&#252;s&#252;
Keklik tak&#305;m&#305;...

m&#305;sralar&#305;n&#305;n b&#246;yle bir i&#351;levi vard&#305;r.

Bu, Mayakovski'nin ritm elde etmek i&#231;in yapt&#305;&#287;&#305; bi&#231;im &#231;al&#305;&#351;malar&#305;n&#305; akla getiriyorsa da, asl&#305;nda bu noktada iki &#351;airin tutumlar&#305;n&#305; birbirine kar&#305;&#351;t&#305;rmamak gerekir. Mayakovski i&#231;in, ritm, bir yerde, her &#351;eydir; «&#351;iirin temel g&#252;c&#252;n&#252;» ritmde bulur o; bir end&#252;striye benzetti&#287;i &#351;iir i&#231;in ritm manyetik g&#252;c&#252; ya da elektriklenmeyi temsil eder. Ahmed Arif i&#231;in ise ritm sadece bir olanak olarak &#246;nemlidir. Ama aralar&#305;ndaki as&#305;l ayr&#305;m surda san&#305;r&#305;m: Mayakovski'de ritm, bir bak&#305;ma, &#351;iirin d&#305;&#351;&#305;nda bir yerdedir, anonim bir tekniktir. Bunun i&#231;in s&#305;k s&#305;k d&#252;&#351;ey ya da yatay ses benzerliklerine, ba&#287;da&#351;&#305;mlar&#305;na ba&#351;vurur. Daha &#246;zetlersek: Mayakovski ritmi ses'te aramaktad&#305;r. Ahmed Arif ise s&#246;z'de arar. Bunun i&#231;in onun &#351;iiri bir noktada «oral» niteli&#287;ini b&#305;rak&#305;r, &#231;ok &#246;telere gider. Bu yan&#305;yla &#231;a&#287;da&#351; &#351;iirin en yeni y&#246;nsemelerine kar&#305;&#351;&#305;r. &#214;zellikle imge konusunda yapt&#305;&#287;&#305; s&#305;&#231;rama onu bug&#252;nk&#252; &#351;iiri haz&#305;rlayanlardan biri yapm&#305;&#351;t&#305;r. Zaten bir&#231;ok &#351;airin onun etkisinden ge&#231;mesi de bunu g&#246;steriyor. Sadece bu bak&#305;mdan bile «Hasretinden Prangalar Eskittim», ge&#231; kalm&#305;&#351; bir kitap de&#287;ildir. Bir de &#351;u bak&#305;mdan ge&#231; kalm&#305;&#351; bir yap&#305;t de&#287;ildir «Hasretinden Prangalar Eskittim»: Ya&#351;s&#305;z bir &#351;iirdir Ahmed Arif’in &#351;iiri. G&#252;n&#252;n de&#287;il, &#231;a&#287;&#305;n de&#287;il, &#231;a&#287;lar&#305;n «akt&#252;alite»siyle doludur. «K&#252;nyesi &#231;izileli» kimbilir ka&#231; y&#305;ld&#305;z u&#231;mu&#351;tur. Dirsek temas&#305; i&#231;inde bulundu&#287;u k&#246;yl&#252;lerin, y&#252;r&#252;yerek gezdi&#287;i kasabalar&#305;n aras&#305;ndan tarihi kal&#305;n &#231;izgilerle g&#246;rmeyi sever. Tarihi ve uygarl&#305;&#287;&#305;. Yaln&#305;z, «Diyarbekir Kalesinden Notlar ve Adilo&#351; Bebenin Ninnisi»nde daha g&#252;nc&#252;l bir tavr&#305; var. Otuz&#252;&#231; Kur&#351;un'da da biraz &#246;yle. Bir yerde tarihten &#246;nce ya&#351;am&#305;&#351; bir ozan konu&#351;uyor san&#305;rs&#305;n&#305;z, ba&#351;ka bir yerde en gen&#231; ku&#351;a&#287;&#305;n bir verimi kar&#351;&#305;s&#305;nda gibisinizdir. Bu bak&#305;mdan elli y&#305;l sonra da yay&#305;mlansayd&#305; ayn&#305; ilgiyi g&#246;recek, sevilecekti bence.

Hollanda'ya gitti&#287;imde orada Van Gogh'un sar&#305;lar&#305;n&#305;n kayna&#287;&#305;n&#305; bulmu&#351; ve daha &#231;ok sevmeye ba&#351;lam&#305;&#351;t&#305;m. Van Gogh'un resimlerindeki sar&#305;lar&#305;. &#199;&#252;nk&#252; Hollanda’daki co&#287;rafya’n&#305;n yery&#252;z&#252; &#351;ekillerinin, bitkisel &#246;rt&#252;n&#252;n sar&#305;lar&#305; Van Gogh'u i&#231;imde somutlam&#305;&#351; ve bir yere oturtmu&#351;tu. Onun &#231;al&#305;&#351;mas&#305;n&#305; g&#246;z&#252;mde daha da b&#252;y&#252;tm&#252;&#351;t&#252;. Do&#287;al verilerle yarat&#305;c&#305; &#231;al&#305;&#351;ma aras&#305;ndaki b&#246;yle bir ili&#351;ki sanat yap&#305;t&#305;n&#305;n de&#287;erini art&#305;r&#305;yor. Sanat yap&#305;t&#305; ger&#231;e&#287;in asala&#287;&#305; olmamal&#305;d&#305;r, ama b&#252;t&#252;n b&#252;t&#252;ne de ondan kopmamal&#305;d&#305;r, ondan kopmay&#305;&#351;&#305;n kan&#305;tlar&#305;n&#305; ta&#351;&#305;mal&#305;d&#305;r.

Ayn&#305; &#351;ekilde, Erzurum topra&#287;&#305;n&#305; g&#246;rd&#252;kten, Do&#287;u Anadolu'daki yery&#252;z&#252; &#351;ekillerini, iyice dola&#351;&#305;p, i&#231;ime sindirdikten sonra, A&#351;&#305;k Veysel'in sesine daha &#231;ok tutuldum. Van Gogh'un sar&#305;lar&#305; Hollanda topra&#287;&#305;n&#305;n bask&#305;n renklerini ta&#351;&#305;yor, bir yerde onlara katk&#305;da bulunuyordu, onlar&#305;n aras&#305;nda a&#231;&#305;lm&#305;&#351; &#231;&#305;lg&#305;n, sanr&#305;l&#305; &#231;i&#231;ekler gibiydi. A&#351;&#305;k Veysel’in sesinde de Do&#287;u Anadolu topra&#287;&#305;n&#305;n rengi, k&#305;vam&#305;, ta&#351;&#305;l niteli&#287;i, k&#246;y evlerinin i&#231;inden ge&#231;en arklar, y&#252;z&#252;koyun yatarak su i&#231;en delikanl&#305;lar, gen&#231; k&#305;zlar vard&#305;. Ahmed Arif’in &#351;iirinde de, &#351;iirini yaparken kulland&#305;&#287;&#305; ara&#231;larda da, anlatt&#305;&#287;&#305; yerlerin, yap&#305;t&#305;na koydu&#287;u hayat&#305;n &#231;ok tutarl&#305; bir bile&#351;kesini g&#246;r&#252;yorum. &#214;zellikle destan timinde bunun nice &#246;nemli oldu&#287;unu anl&#305;yorum Ahmed Arifi okurken.
Cesareti s&#246;yl&#252;yor Ahmed Arif. Yi&#287;itli&#287;i.
Bir p&#305;nar gibi, bir yeralt&#305; suyu gibi, bir tipi gibi.

«Dostuna yaras&#305;n&#305; g&#246;sterir gibi».

Y&#252;celerde y&#305;llanm&#305;&#351; katar katar kar&#305;n i&#231;inde y&#252;r&#252;yor yalnayak ve ayaklar&#305; yanarak.

Cemal S&#220;REYA

Papir&#252;s — Ocak 1969

<div align="center">
Уважаемый пользователь, вам необходимо зарегистрироваться, чтобы посмотреть скрытый текст!
Уважаемый пользователь, вам необходимо зарегистрироваться, чтобы посмотреть скрытый текст!
Уважаемый пользователь, вам необходимо зарегистрироваться, чтобы посмотреть скрытый текст!
Уважаемый пользователь, вам необходимо зарегистрироваться, чтобы посмотреть скрытый текст!
</div>

Поделитесь записью в соцсетях с помощью кнопок:

Просмотров: 3955
Рейтинг:
  • 5