Serdar Ozkan - Kayip Gul

<b>Kayıp Gül</b>
Author: Serdar Özkan
Publisher: Timaş Yayınları
Publication date: 2009
Number of pages: 205
Format / Quality: PDF
Size: 9 Mb
Language:Turkish
Цитата:
Genç Türk Romancı Serdar Özkan'ın ilk romanı Kayıp Gül bugüne kadar 29 dile çevrildi, 40'tan fazla ülkede basıldı. Kanada'dan Japonya'ya, Brezilya'dan Endonezya'ya, dünyanın dört bir yanında okurların büyük ilgi ve beğenisini kazanan Kayıp Gül, birçok ülkede haftalarca bestseller listelerinde yer aldı.
Tüm zamanların en çok okunan ve sevilen kitaplarından St. Exupéry'nin Küçük Prens'i, Richard Bach'ın Martı'sı, Hesse'nin Siddarta'sı ve Paulo Coelho'nun Simyacı'sına denk tutulan Kayıp Gül, özgün bir 'kendini keşfetme' romanı.
Değişik kültür ve felsefeleri günümüzün modern yaşantısıyla iç içe sunan Kayıp Gül, Doğu'yla Batı arasında bir köprü eser niteliğinde. Sanki bu yönüyle, hem tarihsel hem de coğrafi anlamda Doğu ile Batı arasında bir köprü olan kültürümüzün çağdaş edebiyata akseden bir yansıması.
Kayıp Gül'ün kahramanı Diana'nın peşine takılan okur, başta Türk kültürüne olmak üzere, Yunan mitolojisinden Yunus Emre'ye; William Blake'ten Sokrates'e; doğu mistisizminden Küçük Prens'e; Meryem Ana'dan Nasrettin Hoca'ya; modern yaşantıdan metafiziğe; gerçek dünyadan düşlerin dünyasına ve San Francisco'dan İstanbul'a uzanan bir yolculuğa çıkıyor.
Eserlerinde doğu ve batı motiflerine eşit derecede yer veren Serdar Özkan bir röportaj sırasında kendisine yöneltilen, 'Siz, batı hakkında yazan doğulu bir yazar mısınız, yoksa doğu hakkında yazan batılı bir yazar mısınız?' sorusuna 'Ben bir insanım' diye cevap verecek kadar insanın evrenselliğini ve birleştiğimiz noktaları ön plana çıkaran bir yazar.
Kayıp Gül, evrensel mesajları ve kültürleri buluşturan, Doğuyla-Batıyı birleştiren yönüyle, özellikle kültür çatışmalarının giderek arttığı dünyamızda ümit veren bir eser. Kanada televizyonunda, Kayıp Gül'ün hayatında okuduğu en güzel öykülerden biri olduğunu belirten kitap eleştirmeni Christine Michaud, Kayıp Gül'ün bu yönüne özellikle dikkat çekiyor. Kayıp Gül için 'Bu kitabın bizi birleştirmeye gücü var,' diyen Michaud, kitaptaki öykünün her
insana hitap ettiğini söylüyor.
Serdar Özkan romanlarında, farklılıklarımızdan çok ortak yönlerimize vurgu yapıyor. Yazar, degişik kültürlerden gelen insanların farklılıklarını kabul etmekle birlikte, yine de insan olarak benzerliklerimizin daha önemli olduğunu savunuyor. Üniversite eğitimi için gittiği Amerika'da dört sene yaşayan Özkan, bu düşüncelerinin orada, tamamen farklı bir kültürde yaşarken şekillendiğini söylüyor. Zaten Kayıp Gül de ikiz kız kardeşini aramak üzere
İstanbul'a gelen Amerikalı Diana'nın öyküsünü anlatıyor.
Kayıp Gül aynı zamanda, başkalarının beğenisini ve takdirini kazanmak uğruna düşlerinden ve kendinden ödün veren genç bir kızın öyküsü. 'Başkaları benim hakkımda ne düşünür?' kaygısıyla hayallerini ve 'kendi olmayı' terk eden ve bu yüzden sonunda dibe vuran Diana'nın kendini geri kazanma savaşının öyküsü. Bu savaşında ona St.Exupéry'nin Küçük Prens'i, Küçük Prens'in gülü ve İstanbul'un gülleri eşlik ediyor.
Цитата:
“Çağdas bir fabl, derin ve bilgece - St. Exupéry'nin başyapıtı Küçük Prens'in tadında.” DPA - ALMANYA
“Muhteşem bir öykü. Bu romanın yaptığı muhteşem. Denilebilir ki, bu romanın bizi birleştirmeye gücü var.” TVA Televizyonu - KANADA
“Türklerin Küçük Prens’i tüm dünyayı büyülüyor.” Helsinki Sanomat - FİNLANDİYA
“Gerçek mutluluğu aramak üzerine ilham verici harikulade bir öykü.” Magazin 2000plus – ALMANYA
“Büyük bir global başarı. Simyacı, Küçük Prens ve Martı'yı sevenlerin mutlaka okuması gereken bir kitap.” Air Beletrina - SLOVENYA
“Kayıp Gül Doğu ile Batı arasında bir köprü.” Vijesti - SIRBİSTAN ve KARADAĞ
“Kayıp Gül hayatımda okuduğum en güzel öykülerden biri. Kitabı bitirdiğiniz zaman, kendinizi bir hediye almış gibi hissediyorsunuz. Ben öyle hissettim.” Christine Michaud, TVA Televizyonu - KANADA
"Çok başarılı, masalsı bir roman." Prof. Talât Sait Halman - Bilkent Üni. Edebiyat Fakültesi Dekanı
"Serdar Özkan genç ve yetenekli bir romancı, onun adını önümüzdeki yıllarda sık sık duyacağınıza sizi temin edebilirim." İskender Pala – Kasım 2003
Kayıp Gül Kitabı Konusu
Раскрыть
Kitap Diana’nın, Annesinin öldükten sonra açıkladığı bir gerçekle yüz yüze kalmasını anlatıyor.Annesinin dediğine göre Diana’nın bir ikizi var ve öldüğü sandığı babası yaşıyor.
Annesi ölümünden sonra bıraktığı mektup da ikizini o kadar çok övmüş ki onu aramak için yollara çıkıyor.Kardeşinin güllerle konuştuğunu duyuyor ve o da bu özelliğe sahip olmak istiyor.Bütün kitap arama yollarında yaşanılan maceralardan oluşuyor.
Kayıp Gül Kitabından Alıntılar
Mary – Gülünden sorumlu olmakCanım Babam,
Bugün evden ayrılmak zorundayım ne yazık ki.
Sebebini merak ediyor olmalısın…
Dün St.Exupery’nin Küçük Prens’ini uzun yıllar sonra tekrar okudum. Kitap tamamen değişmiş! Benim için kitapta değişmeyen tek şey, gülün hâlâ favori karakterim olması. Bir de tilki tabi ki! Küçük Prens’e gülünden sorumlu olmayı öğrettiği için.
Sanırım ben de bir gülden sorumlu olmanın ne anlama geldiğini biliyorum artık. İşte bu yüzden gidiyorum. Kaybolan gülümü bulmak için gidiyorum. “Başkaları gülümü çaldı mı, çalmadı mı?” Bu sorunun, hiçbir büyüğün anlayamayacağı kadar önemli bir soru olduğunu bildiğim için gidiyorum.
Beni merak etme; güvende olacağım.
Bir gün tekrar görüşmek ümidiyle…
Zeynep Hanım – Küçük adımlarBir dağ hayal et…
Zirvesindeki manzara çok güzel. Orada olmayı çok istiyorsun, ama zirveyi kendinden çok uzakta gördüğün için ümitsizliğe kapılıyorsun. ‘Oraya nasıl olsa varamam,’ deyip vazgeçiyorsun.
Oysa, zirveye varanların adımları seninkilerden daha büyük değildi. Ama onlar, o küçük adımları birbiri ardınca atmayı sürdürmüş kimselerdi. İmkânsızı gerçekleştiren mucizeler değil, sürekliliktir. Suya sarp kayaları deldiren de budur. Yirmi birinci yüzyıl insanına gülleri duyuran da…
Pervane – Karanlığa isyan
Salonda uçuşan pervaneden geriye yalnızca, ince bir yanık kokusuyla tavana ışık veren lambanın üstünde belli belirsiz tüten bir duman kalmıştı. Diana, kıvrıla kıvrıla yükselen dumana bakarken, pervanenin kendini neden ateşe attığını düşünüyordu.
Karanlıktan aydınlığa kaçmasını emreden bir içgüdüye kulak vermiş olmalıydı. Işığa doğru telaşla kanat çırpması, onu çepeçevre kuşatan loşluğa bir isyandı sanki. Belirsizliğe isyandı. Işıkta eriyip gitmeyi, bir ömür boyu karanlıkta uçmaya tercih etmişti o.
Sarı Çiçek – Sevgi değil, olsa olsa beğeni
Bu durumun bizi ileride büyük bir felakete sürükleyeceğini kestirememiştik o zaman. Başkalarının sevgisini kazanabilmek için yavaş yavaş kendimizi onların değer yargıları doğrultusunda şekillendirmeye başladık. Onlar gözle görünen özelliklerimize değer verdiklerinden, kokumuza özen göstermeyip dış yüzümüzle ilgilendik daha çok. Daha dik durmaya çalıştık yapay güller gibi, yapraklarımızı daha geç dökmek için çabaladık, hislendiğimizde taç yapraklarımız kırışmasın diye ağlamadık. Ve ihmal edilen kokumuz zamanla uçmaya başladı.
Başkalarının beklentisi doğrultusunda şekilden şekile giriyor, renkten renge bürünüyorduk. Büyüyün diyorlardı, büyüyorduk. Açılıp saçılın diyorlardı, açılıp saçılıyorduk. Bizi, önce görmek istedikleri gibi şekillendiriyor, sonra da sanki dünyada eşimiz yokmuş gibi övüyorlardı.
Ama aldığımız tüm övgülere rağmen, içten içe sevilmediğimizi hissediyorduk. Bizi kokumuzla ilgilenenler sevebilirdi yalnızca. Çünkü bir gülü gül yapan, kokusudur her şeyden önce. Başkalarının bize karşı duydukları his, olsa olsa “beğeni” olabilirdi.
Meryem Gülü – Kuru Gurur
Hatırlıyor musun, güneşli günlerde sana akın akın koşanlar güz gelince bir bir terk etmeye başlıyorlardı seni. Kış iyice bastırınca da hiç kimseyi bulamıyordun yanında. Gururun seni yalnız bırakıyordu ve o kuru gururun yüzünden ağlayamıyordun bile. Bahardaki övgüler seni ne kadar yükseltmişse, sonbahardaki düşüşün de o denli yüksekten oluyordu. Havanın değişmesi yerle bir ediveriyordu seni.
Üzgünüm dostum ama, sana tutkuyla bağlananlar bir gün seni terk edecekler. Çünkü onlar sana değil, kendi tutkularına tapıyorlar yalnızca. Ve bir gün gelecek, o tutkuları başka bir tanrıça bulacak. Senden daha güzel, daha güçlü, daha yüce bir tanrıça! İşte o zaman sen unutulacaksın. Kendini onların övgüleriyle var ettiğin için de, unutulduğun zaman yok olup gideceksin.
Meryem Gülü – Bir gül olmak
Evet haklısın, ben öyle büyük bir şey değilim belki. Ama bir gülüm… İnsanlar beni övseler de bir gülüm, övmeseler de. Herkes benim için deli olsa da bir gülüm, yanıma hiç kimse uğramasa da. Sadece bir gül. Dedim ya, büyük bir şey değil, sadece bir gül… Ama, gül ne demek bilir misin sen, dostum? Gül, özgürlük demek! Başkalarının övgüsüyle varolmamak, yermesiyle yok olmamak demek.
Ressam – “Bilmiyorum.
“Ama bu resim projemi zamanında tamamlayabilir miyim, tamamlayamaz mıyım, bunu bilemiyorum. Bilemediğim başka şeyler de var. Projeyi tamamladığım zaman sergiyi açacak parayı denkleştirebilir miyim; denkleştirirsem, sergi için uygun bir yer bulabilir miyim; bulursam, belediyeden izin alabilir miyim; alırsam, sergiyi gerektiği gibi duyurabilir miyim; duyurursam, ilgi olur mu; ilgi olursa ne olur, her şey istediğim gibi gitse bile mutlu olabilir miyim; olursam, bu ne kadar sürer, uzun sürse bile, mutluluğumun bozulmasını engelleyebilir miyim; engellersem, o mutluluğu kaybetmenin korkusuyla başa çıkabilir miyim? Ve bilemediğim şeylerin listesi böylece sürüp gidiyor. İşte bu yüzden tek hedefim resim yapmak.
Mary – Övgü ve beğeni okları
Başkaları, övgü ve takdirlerinden oluşan binlerce zehirli oku –ki bu okların öldürücü olduğunu sonradan anladım- hiç durmaksızın üstüme yağdırıyor ve en tatlı zehri kanıma karıştırıyorlardı.
Her şeye rağmen, ara sıra bu sözün doğruluğundan şüpheye düştüğüm oluyor, “Onların dediği kadar “özel” miyim acaba?” diye sorup duruyordum kendime. Ama beni özel olduğuma en başta Başkaları inandırdığı için, bu soruyu tek başıma cevaplayamıyordum. Sanki aynam kırılmıştı da, kendimi görebilmek için Başkalarına bakmak zorunda kalmış; takdirlerini kaybetmemek uğruna, onlarla “iyi geçinmeye” mahkum edilmiştim.
Bir anlamda, eskiden senin özleminle yanıp tutuşan ben, artık “ben” olmaktan çıkmış, beni beğenenlerin olmamı istediği “ben” oluvermiştim. Düşlediğimi değil de, Başkalarının benim adıma kararlaştırdıkları hayatı yaşamaktaydım kısacası.
Zeynep Hanım – Gülleri duymak
En başta, gülleri kulağımızla değil, ancak kalbimizle duyabileceğimizi iyi anlamamız lâzım. Her insanın kalbi doğuştan bu yetiye sahiptir aslında. Ama kalpler zamanla sağır olur ve gülleri duyamaz hâle gelir. Güllerin şarkı söyleyişlerine tanık olmak isteyen bir kimse, önce, büyürken kaybettiği bu yetiyi geri kazanmalıdır.
Gülleri duymak kolaydır. Çok kolay. Tek yapman gereken, ya unuttuklarını hatırlamak ya da öğrendiklerini unutmak.
Bu yazı toplamda 120, bugün ise 2 kez görüntülenmiş
Annesi ölümünden sonra bıraktığı mektup da ikizini o kadar çok övmüş ki onu aramak için yollara çıkıyor.Kardeşinin güllerle konuştuğunu duyuyor ve o da bu özelliğe sahip olmak istiyor.Bütün kitap arama yollarında yaşanılan maceralardan oluşuyor.
Kayıp Gül Kitabından Alıntılar
Mary – Gülünden sorumlu olmakCanım Babam,
Bugün evden ayrılmak zorundayım ne yazık ki.
Sebebini merak ediyor olmalısın…
Dün St.Exupery’nin Küçük Prens’ini uzun yıllar sonra tekrar okudum. Kitap tamamen değişmiş! Benim için kitapta değişmeyen tek şey, gülün hâlâ favori karakterim olması. Bir de tilki tabi ki! Küçük Prens’e gülünden sorumlu olmayı öğrettiği için.
Sanırım ben de bir gülden sorumlu olmanın ne anlama geldiğini biliyorum artık. İşte bu yüzden gidiyorum. Kaybolan gülümü bulmak için gidiyorum. “Başkaları gülümü çaldı mı, çalmadı mı?” Bu sorunun, hiçbir büyüğün anlayamayacağı kadar önemli bir soru olduğunu bildiğim için gidiyorum.
Beni merak etme; güvende olacağım.
Bir gün tekrar görüşmek ümidiyle…
Zeynep Hanım – Küçük adımlarBir dağ hayal et…
Zirvesindeki manzara çok güzel. Orada olmayı çok istiyorsun, ama zirveyi kendinden çok uzakta gördüğün için ümitsizliğe kapılıyorsun. ‘Oraya nasıl olsa varamam,’ deyip vazgeçiyorsun.
Oysa, zirveye varanların adımları seninkilerden daha büyük değildi. Ama onlar, o küçük adımları birbiri ardınca atmayı sürdürmüş kimselerdi. İmkânsızı gerçekleştiren mucizeler değil, sürekliliktir. Suya sarp kayaları deldiren de budur. Yirmi birinci yüzyıl insanına gülleri duyuran da…
Pervane – Karanlığa isyan
Salonda uçuşan pervaneden geriye yalnızca, ince bir yanık kokusuyla tavana ışık veren lambanın üstünde belli belirsiz tüten bir duman kalmıştı. Diana, kıvrıla kıvrıla yükselen dumana bakarken, pervanenin kendini neden ateşe attığını düşünüyordu.
Karanlıktan aydınlığa kaçmasını emreden bir içgüdüye kulak vermiş olmalıydı. Işığa doğru telaşla kanat çırpması, onu çepeçevre kuşatan loşluğa bir isyandı sanki. Belirsizliğe isyandı. Işıkta eriyip gitmeyi, bir ömür boyu karanlıkta uçmaya tercih etmişti o.
Sarı Çiçek – Sevgi değil, olsa olsa beğeni
Bu durumun bizi ileride büyük bir felakete sürükleyeceğini kestirememiştik o zaman. Başkalarının sevgisini kazanabilmek için yavaş yavaş kendimizi onların değer yargıları doğrultusunda şekillendirmeye başladık. Onlar gözle görünen özelliklerimize değer verdiklerinden, kokumuza özen göstermeyip dış yüzümüzle ilgilendik daha çok. Daha dik durmaya çalıştık yapay güller gibi, yapraklarımızı daha geç dökmek için çabaladık, hislendiğimizde taç yapraklarımız kırışmasın diye ağlamadık. Ve ihmal edilen kokumuz zamanla uçmaya başladı.
Başkalarının beklentisi doğrultusunda şekilden şekile giriyor, renkten renge bürünüyorduk. Büyüyün diyorlardı, büyüyorduk. Açılıp saçılın diyorlardı, açılıp saçılıyorduk. Bizi, önce görmek istedikleri gibi şekillendiriyor, sonra da sanki dünyada eşimiz yokmuş gibi övüyorlardı.
Ama aldığımız tüm övgülere rağmen, içten içe sevilmediğimizi hissediyorduk. Bizi kokumuzla ilgilenenler sevebilirdi yalnızca. Çünkü bir gülü gül yapan, kokusudur her şeyden önce. Başkalarının bize karşı duydukları his, olsa olsa “beğeni” olabilirdi.
Meryem Gülü – Kuru Gurur
Hatırlıyor musun, güneşli günlerde sana akın akın koşanlar güz gelince bir bir terk etmeye başlıyorlardı seni. Kış iyice bastırınca da hiç kimseyi bulamıyordun yanında. Gururun seni yalnız bırakıyordu ve o kuru gururun yüzünden ağlayamıyordun bile. Bahardaki övgüler seni ne kadar yükseltmişse, sonbahardaki düşüşün de o denli yüksekten oluyordu. Havanın değişmesi yerle bir ediveriyordu seni.
Üzgünüm dostum ama, sana tutkuyla bağlananlar bir gün seni terk edecekler. Çünkü onlar sana değil, kendi tutkularına tapıyorlar yalnızca. Ve bir gün gelecek, o tutkuları başka bir tanrıça bulacak. Senden daha güzel, daha güçlü, daha yüce bir tanrıça! İşte o zaman sen unutulacaksın. Kendini onların övgüleriyle var ettiğin için de, unutulduğun zaman yok olup gideceksin.
Meryem Gülü – Bir gül olmak
Evet haklısın, ben öyle büyük bir şey değilim belki. Ama bir gülüm… İnsanlar beni övseler de bir gülüm, övmeseler de. Herkes benim için deli olsa da bir gülüm, yanıma hiç kimse uğramasa da. Sadece bir gül. Dedim ya, büyük bir şey değil, sadece bir gül… Ama, gül ne demek bilir misin sen, dostum? Gül, özgürlük demek! Başkalarının övgüsüyle varolmamak, yermesiyle yok olmamak demek.
Ressam – “Bilmiyorum.
“Ama bu resim projemi zamanında tamamlayabilir miyim, tamamlayamaz mıyım, bunu bilemiyorum. Bilemediğim başka şeyler de var. Projeyi tamamladığım zaman sergiyi açacak parayı denkleştirebilir miyim; denkleştirirsem, sergi için uygun bir yer bulabilir miyim; bulursam, belediyeden izin alabilir miyim; alırsam, sergiyi gerektiği gibi duyurabilir miyim; duyurursam, ilgi olur mu; ilgi olursa ne olur, her şey istediğim gibi gitse bile mutlu olabilir miyim; olursam, bu ne kadar sürer, uzun sürse bile, mutluluğumun bozulmasını engelleyebilir miyim; engellersem, o mutluluğu kaybetmenin korkusuyla başa çıkabilir miyim? Ve bilemediğim şeylerin listesi böylece sürüp gidiyor. İşte bu yüzden tek hedefim resim yapmak.
Mary – Övgü ve beğeni okları
Başkaları, övgü ve takdirlerinden oluşan binlerce zehirli oku –ki bu okların öldürücü olduğunu sonradan anladım- hiç durmaksızın üstüme yağdırıyor ve en tatlı zehri kanıma karıştırıyorlardı.
Her şeye rağmen, ara sıra bu sözün doğruluğundan şüpheye düştüğüm oluyor, “Onların dediği kadar “özel” miyim acaba?” diye sorup duruyordum kendime. Ama beni özel olduğuma en başta Başkaları inandırdığı için, bu soruyu tek başıma cevaplayamıyordum. Sanki aynam kırılmıştı da, kendimi görebilmek için Başkalarına bakmak zorunda kalmış; takdirlerini kaybetmemek uğruna, onlarla “iyi geçinmeye” mahkum edilmiştim.
Bir anlamda, eskiden senin özleminle yanıp tutuşan ben, artık “ben” olmaktan çıkmış, beni beğenenlerin olmamı istediği “ben” oluvermiştim. Düşlediğimi değil de, Başkalarının benim adıma kararlaştırdıkları hayatı yaşamaktaydım kısacası.
Zeynep Hanım – Gülleri duymak
En başta, gülleri kulağımızla değil, ancak kalbimizle duyabileceğimizi iyi anlamamız lâzım. Her insanın kalbi doğuştan bu yetiye sahiptir aslında. Ama kalpler zamanla sağır olur ve gülleri duyamaz hâle gelir. Güllerin şarkı söyleyişlerine tanık olmak isteyen bir kimse, önce, büyürken kaybettiği bu yetiyi geri kazanmalıdır.
Gülleri duymak kolaydır. Çok kolay. Tek yapman gereken, ya unuttuklarını hatırlamak ya da öğrendiklerini unutmak.
Bu yazı toplamda 120, bugün ise 2 kez görüntülenmiş
<div align="center">
Уважаемый пользователь, вам необходимо зарегистрироваться, чтобы посмотреть скрытый текст!
Уважаемый пользователь, вам необходимо зарегистрироваться, чтобы посмотреть скрытый текст!
Уважаемый пользователь, вам необходимо зарегистрироваться, чтобы посмотреть скрытый текст!
Уважаемый пользователь, вам необходимо зарегистрироваться, чтобы посмотреть скрытый текст!
Password: turklib</div>
Поделитесь записью в соцсетях с помощью кнопок:
