Tarihte ve bugun Samanizm - Materyaller ve Arastirmalar
<b>Tarihte ve bugün Şamanizm - Materyaller ve Araştırmalar</b>
Author: Abdülkadir İnan
Publisher: Ankara.,TTK
Publication date: 1986
ISBN: 975-16-0738-8
Format / Quality: PDF
Number of pages: 241
Size: 30,43 Mb
Language:Turkish
Цитата:<div align="center">İçindekiler:
I. Tarihte şamanizm
II. Dünyanın ve insanların yaradılışına dair efsaneler
III. Tufan efsanesi
IV. Dünyanın sonu-kıyamet (kalgançı çak)
V. Tanrılar ve ruhlar
VI. Şamanizmde put-fetişler
VII. Yer-su tanrıları
VIII. Ateş ve ocak
IX. Şaman-kam ve hayatı
X. Şaman cübbesi, külahı ve davulu
XI. Âyin, tören ve bayramlar
XII. Şaman dua, ilâhî ve afsunları
XIII. Falcılık ve kehanet
XIV. Yada (cada, yat) taşı ve yağmur tılsımları
XV. Evlenme ve doğum
XVI. ölüm ve ölüler kültü
XVII. Burhanizm (şamanizmi ıslah teşebbüsü)
XVIII. Müslüman Türklerde şamanizm kalıntıları
Bibliyografya
İndeksler
"Balbal" terimi üzerine önemli açıklama
I. Basıma girmemiş olan bibliyografyalar
Kısaltmaların açıklanması
Уважаемый пользователь, вам необходимо зарегистрироваться, чтобы посмотреть скрытый текст!
Уважаемый пользователь, вам необходимо зарегистрироваться, чтобы посмотреть скрытый текст!
Уважаемый пользователь, вам необходимо зарегистрироваться, чтобы посмотреть скрытый текст!
ILAVE
TARİHTE VE BUGÜN ŞAMANİZM
Zeynep Akdeniz
Merhaba sevgili okurlar… Bu sayımızdan itibaren, bu köşemizde Şamanizm ve ilkelerini incelemeye başlayacağız. Ancak, inceleyeceğimiz konunun oldukça uzun ve yaygın bir konu olabileceğini varsayarak bu konuyu bir yazı dizisi haline getirmeyi uygun bulduk. Başlangıç olarak da şamanizmin ne olduğundan, söz olarak kökeninden ve anlamından, nerelerde nasıl geçtiğinden, kısaca şamanın kim olduğundan, tarihte Şamanizmin yerinden vs. bahsedeceğiz. Daha sonraki sayılarımızda “dünyanın ve insanların yaradılışına dair efsaneler, Tufan efsanesi, dünyanın sonu, tanrılar ve ruhlar, şamanizmde put-fetişler, yer-su tanrıları, ateş ve ocak, şaman-kam ve hayatı, şaman cübbesi ve davulu, ayin-tören ve bayramlar, falcılık ve kehanet, yada taşı ve yağmur tılsımları, çlüm ve ölüler kültü, burhanizm, Müslüman Türklerde Şamanizm kalıntıları” alt başlıkları ile sizlere Şamanzmi tanıtmaya çalışacağız.
Раскрыть
Şamanizm, genellikle Sibirya halklarının dinsel inanışlarını anlatan bir deyim olup, Kuzey Asya halkları arasında “büyücü, sihirbaz” anlamına gelen Şaman kelimesinden türemiştir. Eliade’a göre: Şamanizm hem mistik hem büyü hem de kelimenin geniş anlamında din olan arkaik vecd tekniklerinden biridir[1]. Çok geniş bir alana yayılmış olan ve Türk-Moğol kültür tarihinin önemli bir bölümünü oluşturan Şamanizm, 18. ve 19. yüzyıllarda Georgi, Banzarov ve Şaşkov gibi kimi yazarlarca eski bir din olarak gösterilmiştir. Buna karşılık, aynı yüzyıllarda Hıristiyanlık bağnazlığı içinde karar veren kimi başka araştırıcılar ise, Şamanizm’in bir din sayılmaması gerektiğini öne sürmüşlerdir. Onlara göre, Şaman bir sihirbaz, kötü ruhları kovmak suretiyle hastalıkları iyileştirmeye çalışan bir üfürükçü ve nihayet gelecekten haber veren bir falcı ya da kahinden başka bir şey olmadığı için, Şamanizm de bir din sayılamaz. 19. yüzyılın ikinci yarısında Radloff, 20. yüzyılın birinci yarısında Anohin, Culloch ve başka birçok yazarlar, Şamanizm’i yalnızca Ural-Altay halklarının dini olarak göstermişlerdir.
Daha sonra bu çalışmalar yurdumuzu da etkilemiş ve Ahmed Mithat Efendi bu konuda öncülük etmiştir. Ama ne yazık ki, bu araştırmalarda eski Türk dini ile ilgili hususlara rastlamak mümkün değildir. Yurdumuzda eski Türk dini konusunda ilk çalışma Ziya Gökalp[2] tarafından yapılmış olup, Gökalp bu çalışmasında eski Türk dinine Şamanizm denilemeyeceğine işaret etmiş, hatta bu tezini ısrarla savunmuştur. Ne var ki, Gökalp tarafından ileri sürülen bu tez M. Fuad Köprülü[3] ve A. İnan[4] tarafından bir türlü kabul görmemiş, bunlar eski Türk dinini Şamanizm olarak nitelemeyi ve adlandırmayı uygun görmüşlerdir. Hâlâ günümüz bazı araştırmacıları bu terimi anlamını bilmeden şuursuzca kullanmakta ve kavram kargaşasına sebep olmaktadırlar.
On üçüncü yüzyılda Avrupalı gezginlerin Mançu-Tunguz halklarından duydukları Şaman kelimesi daha sonra Sibirya sihirbazlarına verilen bir isim olarak yaygınlaşmıştır. Şamanizm ise genellikle Sibirya kavimlerinin din inançlarını ve bu inançlara bağlı olarak dini merasimlerini ifade eden bir terim olup, Kuzey Asya halkları arasında yaygın olan Şaman kelimesi etrafında kurulan, çoğunlukla dini karaktere sahip inançları ve bir takım faaliyetleri ifade için kullanılır. Çok geniş bir alana yayılan Şamanlık, Türk Moğol eski kültür tarihinde önemli yer tutar.
Şaman, büyücü ve sihirbaz anlamlarına gelir. Şaman kelimesinin kaynağı hususunda farklı görüşler vardır. Kelimenin aslen Mançuca ya da Moğolca olduğunu söyleyenler bulunduğu gibi, Sanskritçe'den geldiğini de kabul edenler vardır. Türk kavimleri şamanlara genellikle Kam demektedirler. Kalmuklar erkek şamanlara Bö, Böge; Kırgız-Kazaklar ise Bakşı, Baksı derler. Şaman dininin âyin ve törenlerini yapan, ruhlarla insanlar arasında aracılık eden adama, Türk kavimlerinde genellikle “kam” denir. Mahmud Kaşgarî bu sözü “kahin” sözü ile tercüme etmektedir. Yusuf Has Hacib ise kamları otaçı[5] ile bir tutmuş ve bir yerde şöyle demiştir ;
“gerek hekim, tabip tut, gerek kam tut,
ecele gelene ilaç fayda vermez.”[6]
Şamanizmin Kökeni ve Gelişimi
Şaman ve dolayısıyla Şamanizmin ortaya çıkışına dair Sibirya’da türlü efsaneler anlatılır. Nioradze başlangıçta bireysel Şamanlığın varlığından söz eder. Ona göre Şamanistler bütün doğayı iyi ve kötü ruhların etkisi altında gördüklerinden, ilkel bir insan kötü güçlere karşı korunabilmek için, ruhlarla ilişki kurmanın çarelerini aramıştır. Buna bakarak, ilk zamanlarda Şamanlığın yalnız yetenekli, belli kişiler tarafından değil, herkes tarafından yapılmış olduğu söylenebilir. Aynı yazara bakılırsa, ilkel bir insan ancak kötü ruhların etkisinden tek başına kurtulamayınca, daha güçlü kişiliğe sahip olan kişilerin yardımına sığınmak zorunda kalmış ve bu da aile Şamanlığına doğru atılan bir adım olmuştur. Genellikle ailede gerek kişiliği ve yaşı, gerekse deneyimi ile başta gelen aile reisi Şamanlık yapmıştır. Nitekim bazı yazarlar da, Koryak ve Yakutlarda bu tür Şamanlıktan söz etmişlerdir. Nioradze’ye göre, ancak daha sonraları özel yetenek ve yatkınlık sahibi kişiler, belirli bir eğitim devresinden sonra, Şamanlığı bir meslek halinde uygulamaya başlamışlardır. Ohlmarks’a göre Şamanizm, başka ilkel halklardaki cezbe durumundan, tedavi ve kehanet yöntemlerinden şu özelliklerle ayrılır:
1. Din tarihi bakımından; yardımcı ruhların Şaman ile olan ilişkisini, her ayinin başında onların çağırılmasını ve nihayet ruhlar dünyasına giden Şamana rehberlik etmek konusundaki önemli görevlerini göz önünde tutmak gerekir. Aslında Şamanizmin esasını, bu inanışın dayandığı ruhlar dünyası teşkil eder.
2. Etnografya bakımından: Şamanizm yayıldığı her yerde, hemen hemen aynı şekilde yapılan birtakım hazırlık ve eylemlerin bütünü olarak ortaya çıkar (ayin yerinin düzenlenmesi, davul ve başka çalgılarla yapılan müzik, ruhların sesini taklit vb. gibi).
3. Toplumsal özellikler bakımından: Şamanlar, gerçek kabile reislerinin bulunmadığı kuzey kutup kültürlerinde büyük bir mevkiye sahiptirler. Nitekim Buryat kabilelerinde Şamanların eski beyler olduğu söylenir. Ayrıca bu kültürlerde Şamanlık eylemi, ortak toplumsal yaşamda canlı ve esaslı bir yer alır.
4. Nihayet; ruhbilim bakımından: gerçek Şamanizmin cezbe durumunda, örneklerine başka yerlerde kolay kolay rastlanmayan büyük bir şiddet göze çarpar.
Fuad Köprülü ise Orta-Asya Türk-Moğol Şamanizminin, Yesevi, Rifai, Kalenderi, Hayderi, Bektaşi ve Torlaki gibi İslam tarikatları üzerindeki etkilerini göstermeye çalışmıştır. Ohlmarks da Rifai dervişlerinin gösterdikleri çeşitli şaşırtıcı marifetleri, Radloff, de Levchin ve Divayev’in Kırgız baksılarına dair aktardıkları şeylere benzetir. Nihayet Gordlevskiy, Nakşibendi tarikatında da Şamanizm izlerini görmek istemiştir.
Gök Türklerin, kısmen eski Uygurların ve nihayet 10. yüzyılın birinci yarısında İbn Fazlan’ın verdiği bilgiye göre, Ural-Hazar çevresinde yaşayan bazı Türk boylarının Şamanist oldukları anlaşılıyor. Aslında zamanında bütün Türk-Moğol ve Tunguz halkları Şamanlığa bağlı idiler. Türkler, Altay ve Sayan dağları bölgesinde yaşayanları hariç olmak üzere, uzun yüzyıllardab beri İslamlığı kabul etmişlerdir. Bunlardan Sibirya ile doğu Avrupa’da yaşayanların bir kısmı Hıristiyan olmuş, Doğu Moğolistan’da, Sayan dağlarının kuzey taraflarında oturan Soyotlar (Tuba), Nan-şan sıradağlarının kuzey yamaçlarında yaşayan Sarı-Uygurlar çoğunlukla Budizmin etkisi altına girmişlerdir. Böylece Şamanist inanışı bugüne kadar koruyanlar, Altay dağlarının sapa vadilerinde yaşayan Altay-kijiler, Teleütler, Ku-kijiler (Lebedler), Yış-kijiler (Orman Türkleri) ve Şorlardır. Ancak bu bölgedeki Şamanlık da bir taraftan Budistliğin, bir taraftan da Hıristiyanlığın baskısı altındadır. Moğollar genellikle Budist olmuşlardır. Bunlardan yalnız Baykal gölü civarında yaşayan Buryatların bir kısmı Şamanisttir. Kutup bölgesindeki Şamani halklar Laplar ve Skoltlar, Yurak-Samoyedler, Yeniseyliler, ren geyiği ile beslenen Tunguzlar ile at besleyen Tunguzların kuzey kabileleri, Dolganlar, Yukagirler, Çuvanlar, Çukçlar, Lamutlar ve nihayet kuzeydeki Koryaklardır. Ayrıca ren geyiği besleyen Eskimolar, Ostyak-Samoyedler, kuzeyde yaşayan Kazak boyları ve nihayet Amur halkları iler güneyde yaşayan halklar da Şamanist kültür dairesine girerler. Kuzey Amerika yerli kabileleri, Rusya’da Ural ve Volga çevresinde yaşayan bazı halklar, güneybatı Kazak boyları, Türkmenler, Özbekler, Doğu Türkistanlılar, Kırgızlar, Mançular, kuzey Çinliler, Koreliler ve nihayet Aynular da Şamanlığın etkisi altında kalmışlardır. Amerika’da (Aleutlar, güney Alaska ve Labrador Eskimoları hariç) birçok Eskimo grupları, bu arada Grönland Eskimoları da Şamanist sayılırlar.
Sonradan Müslüman, Budist ya da Hıristiyan olan Türk-Moğol halklarında Şamanizm’in izlerine hala rastlanır. Nitekim, bugün Altay ve Abakan Türkleri ile Yakutlar ancak resmen Hıristiyan oldukları halde, aslında koyu Şamanisttirler. Bu arada ülkemizde geçerli kimi halk gelenek ve inanışlarında da Şamanizmin kalıntılarını görmek olasıdır.
Bu bilgilerden sonra eski Orta Asya Şamanizminin esaslarına ve şamanizmin tarihteki yerine bakmayı uygun buluyoruz.
Tarihte Şamanizm
Eski Orta Asya Şamanizm’inin esasları Gök-Tanrı, Güneş, ay, yer, su, ata (cedd-i âlâ), ateş (ocak) kültleri idi. Çin kaynaklarına göre Hun kültüründe tapınaklar mevcuttu. Bu tapınaklarda her yılın başında âyin yapılırdı. Bu âyine Hunların 24 boyunun başbuğları katılırlardı. Atalarına, Gök-Tanrı’ya, yer-su ruhlarına kurban sunarlardı. Hakan her sabah çadırından çıkarak güneşe ve geceleri aya tapardı. Hunları bir işe başlamadan önce ayın durumuna da bakarlardı. Bu kayda göre Hunların kamları astrolojiden de haberdarlardı.
Hunlar, Gök Tanrı’ya inanıyor, onu daha sonra Kaşgarlı Mahmud’un da ifade edeceği üzere;hem Gök, hem de Tanrı anlamını içeren Tengri kelimesi ile ifade ediyorlardı.[7] Göktürkler de aynı anlamda Tengri kelimesini kullanıyor, Tonyukuk Kitabesi’nde ayrıca Türk Tanrısı kavramına yer veriyorlardı. Burada bir hususu hatırlatmak gerekir. O da bütün Türk boylarının eskiden olduğu gibi, üniversel dinlerle temastan sonra da Tanrı kelimesini kullanmış olmalarıdır. Ancak 762 yılında Mani dinini kabul eden Uygurlar sebebi pek anlaşılmasa da Tanrı kelimesinin başına Kün, Ay, Kün-ay kelimelerini ilave ederek, Kün Tengri, Ay Tengri, Kün-ay Tengri kavramlarını oluşturmuşlardır.
M.S. III. yy.da meydana çıkan To-Ba sülalesi de Hun kültlerini devam ettirmiştir. Bu devletin ilk zamanlarındaki dinî törenlerde elinde dümbeleklerle kadın kamlar görülmektedir.
VI. yy.da büyük Türk devletini kuran Gök Türk sülalesi şamanist boyların yetiştiği bir sülaleydi. Gök Türkler tanrılarının “suretlerini” keçeden yaparlar ve deri torbada muhafaza ederlerdi. Bu suretleri iç yağıyla yağlarlar ve sırıklar üzerine dikerlerdi. Yılın dört mevsiminde bu tanrılara kurban keserlerdi. Bu tasvirler Altaylıların “töz-tös”, Yakutların “tanara”, Soyut-Uranhaların “eren”, Moğolların “ongon” dedikleri putlardan başka bir şey değildir.
Toba Han’ın V. yy.da budizmi kabülüyle bu din Türkler arasına girmiş oldu. Bu hakanın ölümünden sonra Gök-Türk hakanlığının felakete sürüklenmesi Orhun yazıtlarından da açıkça anlaşılmaktadır :
“illig budun ertim ilim amtı kanı kimke ilig kazganur men tir ermiş. Kaganlıg budun ertim kaganım kanı ne kaganka işig küçüg birür men tir ermiş”[8]
Bilge Han’ın şehir hayatına milletini alıştırak için şehir ve mabed inşa ettirme düşüncesi Tonyukuk’un şiddetli muhalefetine uğradı.
Gök Türklerin elinden hakimiyeti alan Uygur hakanları Şamanisttiler. Bu hakanlardan Bökü Han 763’te Uygurlar arasına maniheizmi soktu. Bu din ise halk arasında ancak 840’tan sonra- Uygurların Doğu Türkistan’a gelip yerleşmesiyle- kökleşti.
[1] Mircea Eliade: Le Chamanisme et Les Techniques Archaique de L’extase. Paris 1951: 14.
[2] Ziya Gökalp: Türk Medeniyeti Tarihi. (Haz. Kazım Yaşar Kopraman-İsmail Aka), İstanbul 1976: 117.
[3] M. Fuad Köprülü: Türk Tarih-i Dinisi. İstanbul 1341: 45 vd.
[4] Abdülkadir İnan: Tarihte ve Bugün Şamanizm. (II. Baskı), Ankara 1972: 1.
[5] Otaçı: tabip, doktor
[6] Metnin aslında cümle şöyledir : “kerek tut otaçı, kerek kam; ölüglige her giz asıg kılmaz em”
[7] Kaşgarlı Mahmud: Divanü Lügat-it Türk. (Çev. Besim Atalay), Ankara 1986, C. III: 377.
[8] Türkiye Türkçesi: “illi millet idim,ilim şimdi hani? Kime il kazanıyorum der imiş. Kağanlı millet idim, kağanım hani? Ne kağana işi gücü veriyorum der imiş. ( Muharrem Ergin: Orhun Abideleri, İstanbul, 2004, Kül Tigin Abidesi,Doğu yüzü,satır 9, s:11)
Daha sonra bu çalışmalar yurdumuzu da etkilemiş ve Ahmed Mithat Efendi bu konuda öncülük etmiştir. Ama ne yazık ki, bu araştırmalarda eski Türk dini ile ilgili hususlara rastlamak mümkün değildir. Yurdumuzda eski Türk dini konusunda ilk çalışma Ziya Gökalp[2] tarafından yapılmış olup, Gökalp bu çalışmasında eski Türk dinine Şamanizm denilemeyeceğine işaret etmiş, hatta bu tezini ısrarla savunmuştur. Ne var ki, Gökalp tarafından ileri sürülen bu tez M. Fuad Köprülü[3] ve A. İnan[4] tarafından bir türlü kabul görmemiş, bunlar eski Türk dinini Şamanizm olarak nitelemeyi ve adlandırmayı uygun görmüşlerdir. Hâlâ günümüz bazı araştırmacıları bu terimi anlamını bilmeden şuursuzca kullanmakta ve kavram kargaşasına sebep olmaktadırlar.
On üçüncü yüzyılda Avrupalı gezginlerin Mançu-Tunguz halklarından duydukları Şaman kelimesi daha sonra Sibirya sihirbazlarına verilen bir isim olarak yaygınlaşmıştır. Şamanizm ise genellikle Sibirya kavimlerinin din inançlarını ve bu inançlara bağlı olarak dini merasimlerini ifade eden bir terim olup, Kuzey Asya halkları arasında yaygın olan Şaman kelimesi etrafında kurulan, çoğunlukla dini karaktere sahip inançları ve bir takım faaliyetleri ifade için kullanılır. Çok geniş bir alana yayılan Şamanlık, Türk Moğol eski kültür tarihinde önemli yer tutar.
Şaman, büyücü ve sihirbaz anlamlarına gelir. Şaman kelimesinin kaynağı hususunda farklı görüşler vardır. Kelimenin aslen Mançuca ya da Moğolca olduğunu söyleyenler bulunduğu gibi, Sanskritçe'den geldiğini de kabul edenler vardır. Türk kavimleri şamanlara genellikle Kam demektedirler. Kalmuklar erkek şamanlara Bö, Böge; Kırgız-Kazaklar ise Bakşı, Baksı derler. Şaman dininin âyin ve törenlerini yapan, ruhlarla insanlar arasında aracılık eden adama, Türk kavimlerinde genellikle “kam” denir. Mahmud Kaşgarî bu sözü “kahin” sözü ile tercüme etmektedir. Yusuf Has Hacib ise kamları otaçı[5] ile bir tutmuş ve bir yerde şöyle demiştir ;
“gerek hekim, tabip tut, gerek kam tut,
ecele gelene ilaç fayda vermez.”[6]
Şamanizmin Kökeni ve Gelişimi
Şaman ve dolayısıyla Şamanizmin ortaya çıkışına dair Sibirya’da türlü efsaneler anlatılır. Nioradze başlangıçta bireysel Şamanlığın varlığından söz eder. Ona göre Şamanistler bütün doğayı iyi ve kötü ruhların etkisi altında gördüklerinden, ilkel bir insan kötü güçlere karşı korunabilmek için, ruhlarla ilişki kurmanın çarelerini aramıştır. Buna bakarak, ilk zamanlarda Şamanlığın yalnız yetenekli, belli kişiler tarafından değil, herkes tarafından yapılmış olduğu söylenebilir. Aynı yazara bakılırsa, ilkel bir insan ancak kötü ruhların etkisinden tek başına kurtulamayınca, daha güçlü kişiliğe sahip olan kişilerin yardımına sığınmak zorunda kalmış ve bu da aile Şamanlığına doğru atılan bir adım olmuştur. Genellikle ailede gerek kişiliği ve yaşı, gerekse deneyimi ile başta gelen aile reisi Şamanlık yapmıştır. Nitekim bazı yazarlar da, Koryak ve Yakutlarda bu tür Şamanlıktan söz etmişlerdir. Nioradze’ye göre, ancak daha sonraları özel yetenek ve yatkınlık sahibi kişiler, belirli bir eğitim devresinden sonra, Şamanlığı bir meslek halinde uygulamaya başlamışlardır. Ohlmarks’a göre Şamanizm, başka ilkel halklardaki cezbe durumundan, tedavi ve kehanet yöntemlerinden şu özelliklerle ayrılır:
1. Din tarihi bakımından; yardımcı ruhların Şaman ile olan ilişkisini, her ayinin başında onların çağırılmasını ve nihayet ruhlar dünyasına giden Şamana rehberlik etmek konusundaki önemli görevlerini göz önünde tutmak gerekir. Aslında Şamanizmin esasını, bu inanışın dayandığı ruhlar dünyası teşkil eder.
2. Etnografya bakımından: Şamanizm yayıldığı her yerde, hemen hemen aynı şekilde yapılan birtakım hazırlık ve eylemlerin bütünü olarak ortaya çıkar (ayin yerinin düzenlenmesi, davul ve başka çalgılarla yapılan müzik, ruhların sesini taklit vb. gibi).
3. Toplumsal özellikler bakımından: Şamanlar, gerçek kabile reislerinin bulunmadığı kuzey kutup kültürlerinde büyük bir mevkiye sahiptirler. Nitekim Buryat kabilelerinde Şamanların eski beyler olduğu söylenir. Ayrıca bu kültürlerde Şamanlık eylemi, ortak toplumsal yaşamda canlı ve esaslı bir yer alır.
4. Nihayet; ruhbilim bakımından: gerçek Şamanizmin cezbe durumunda, örneklerine başka yerlerde kolay kolay rastlanmayan büyük bir şiddet göze çarpar.
Fuad Köprülü ise Orta-Asya Türk-Moğol Şamanizminin, Yesevi, Rifai, Kalenderi, Hayderi, Bektaşi ve Torlaki gibi İslam tarikatları üzerindeki etkilerini göstermeye çalışmıştır. Ohlmarks da Rifai dervişlerinin gösterdikleri çeşitli şaşırtıcı marifetleri, Radloff, de Levchin ve Divayev’in Kırgız baksılarına dair aktardıkları şeylere benzetir. Nihayet Gordlevskiy, Nakşibendi tarikatında da Şamanizm izlerini görmek istemiştir.
Gök Türklerin, kısmen eski Uygurların ve nihayet 10. yüzyılın birinci yarısında İbn Fazlan’ın verdiği bilgiye göre, Ural-Hazar çevresinde yaşayan bazı Türk boylarının Şamanist oldukları anlaşılıyor. Aslında zamanında bütün Türk-Moğol ve Tunguz halkları Şamanlığa bağlı idiler. Türkler, Altay ve Sayan dağları bölgesinde yaşayanları hariç olmak üzere, uzun yüzyıllardab beri İslamlığı kabul etmişlerdir. Bunlardan Sibirya ile doğu Avrupa’da yaşayanların bir kısmı Hıristiyan olmuş, Doğu Moğolistan’da, Sayan dağlarının kuzey taraflarında oturan Soyotlar (Tuba), Nan-şan sıradağlarının kuzey yamaçlarında yaşayan Sarı-Uygurlar çoğunlukla Budizmin etkisi altına girmişlerdir. Böylece Şamanist inanışı bugüne kadar koruyanlar, Altay dağlarının sapa vadilerinde yaşayan Altay-kijiler, Teleütler, Ku-kijiler (Lebedler), Yış-kijiler (Orman Türkleri) ve Şorlardır. Ancak bu bölgedeki Şamanlık da bir taraftan Budistliğin, bir taraftan da Hıristiyanlığın baskısı altındadır. Moğollar genellikle Budist olmuşlardır. Bunlardan yalnız Baykal gölü civarında yaşayan Buryatların bir kısmı Şamanisttir. Kutup bölgesindeki Şamani halklar Laplar ve Skoltlar, Yurak-Samoyedler, Yeniseyliler, ren geyiği ile beslenen Tunguzlar ile at besleyen Tunguzların kuzey kabileleri, Dolganlar, Yukagirler, Çuvanlar, Çukçlar, Lamutlar ve nihayet kuzeydeki Koryaklardır. Ayrıca ren geyiği besleyen Eskimolar, Ostyak-Samoyedler, kuzeyde yaşayan Kazak boyları ve nihayet Amur halkları iler güneyde yaşayan halklar da Şamanist kültür dairesine girerler. Kuzey Amerika yerli kabileleri, Rusya’da Ural ve Volga çevresinde yaşayan bazı halklar, güneybatı Kazak boyları, Türkmenler, Özbekler, Doğu Türkistanlılar, Kırgızlar, Mançular, kuzey Çinliler, Koreliler ve nihayet Aynular da Şamanlığın etkisi altında kalmışlardır. Amerika’da (Aleutlar, güney Alaska ve Labrador Eskimoları hariç) birçok Eskimo grupları, bu arada Grönland Eskimoları da Şamanist sayılırlar.
Sonradan Müslüman, Budist ya da Hıristiyan olan Türk-Moğol halklarında Şamanizm’in izlerine hala rastlanır. Nitekim, bugün Altay ve Abakan Türkleri ile Yakutlar ancak resmen Hıristiyan oldukları halde, aslında koyu Şamanisttirler. Bu arada ülkemizde geçerli kimi halk gelenek ve inanışlarında da Şamanizmin kalıntılarını görmek olasıdır.
Bu bilgilerden sonra eski Orta Asya Şamanizminin esaslarına ve şamanizmin tarihteki yerine bakmayı uygun buluyoruz.
Tarihte Şamanizm
Eski Orta Asya Şamanizm’inin esasları Gök-Tanrı, Güneş, ay, yer, su, ata (cedd-i âlâ), ateş (ocak) kültleri idi. Çin kaynaklarına göre Hun kültüründe tapınaklar mevcuttu. Bu tapınaklarda her yılın başında âyin yapılırdı. Bu âyine Hunların 24 boyunun başbuğları katılırlardı. Atalarına, Gök-Tanrı’ya, yer-su ruhlarına kurban sunarlardı. Hakan her sabah çadırından çıkarak güneşe ve geceleri aya tapardı. Hunları bir işe başlamadan önce ayın durumuna da bakarlardı. Bu kayda göre Hunların kamları astrolojiden de haberdarlardı.
Hunlar, Gök Tanrı’ya inanıyor, onu daha sonra Kaşgarlı Mahmud’un da ifade edeceği üzere;hem Gök, hem de Tanrı anlamını içeren Tengri kelimesi ile ifade ediyorlardı.[7] Göktürkler de aynı anlamda Tengri kelimesini kullanıyor, Tonyukuk Kitabesi’nde ayrıca Türk Tanrısı kavramına yer veriyorlardı. Burada bir hususu hatırlatmak gerekir. O da bütün Türk boylarının eskiden olduğu gibi, üniversel dinlerle temastan sonra da Tanrı kelimesini kullanmış olmalarıdır. Ancak 762 yılında Mani dinini kabul eden Uygurlar sebebi pek anlaşılmasa da Tanrı kelimesinin başına Kün, Ay, Kün-ay kelimelerini ilave ederek, Kün Tengri, Ay Tengri, Kün-ay Tengri kavramlarını oluşturmuşlardır.
M.S. III. yy.da meydana çıkan To-Ba sülalesi de Hun kültlerini devam ettirmiştir. Bu devletin ilk zamanlarındaki dinî törenlerde elinde dümbeleklerle kadın kamlar görülmektedir.
VI. yy.da büyük Türk devletini kuran Gök Türk sülalesi şamanist boyların yetiştiği bir sülaleydi. Gök Türkler tanrılarının “suretlerini” keçeden yaparlar ve deri torbada muhafaza ederlerdi. Bu suretleri iç yağıyla yağlarlar ve sırıklar üzerine dikerlerdi. Yılın dört mevsiminde bu tanrılara kurban keserlerdi. Bu tasvirler Altaylıların “töz-tös”, Yakutların “tanara”, Soyut-Uranhaların “eren”, Moğolların “ongon” dedikleri putlardan başka bir şey değildir.
Toba Han’ın V. yy.da budizmi kabülüyle bu din Türkler arasına girmiş oldu. Bu hakanın ölümünden sonra Gök-Türk hakanlığının felakete sürüklenmesi Orhun yazıtlarından da açıkça anlaşılmaktadır :
“illig budun ertim ilim amtı kanı kimke ilig kazganur men tir ermiş. Kaganlıg budun ertim kaganım kanı ne kaganka işig küçüg birür men tir ermiş”[8]
Bilge Han’ın şehir hayatına milletini alıştırak için şehir ve mabed inşa ettirme düşüncesi Tonyukuk’un şiddetli muhalefetine uğradı.
Gök Türklerin elinden hakimiyeti alan Uygur hakanları Şamanisttiler. Bu hakanlardan Bökü Han 763’te Uygurlar arasına maniheizmi soktu. Bu din ise halk arasında ancak 840’tan sonra- Uygurların Doğu Türkistan’a gelip yerleşmesiyle- kökleşti.
[1] Mircea Eliade: Le Chamanisme et Les Techniques Archaique de L’extase. Paris 1951: 14.
[2] Ziya Gökalp: Türk Medeniyeti Tarihi. (Haz. Kazım Yaşar Kopraman-İsmail Aka), İstanbul 1976: 117.
[3] M. Fuad Köprülü: Türk Tarih-i Dinisi. İstanbul 1341: 45 vd.
[4] Abdülkadir İnan: Tarihte ve Bugün Şamanizm. (II. Baskı), Ankara 1972: 1.
[5] Otaçı: tabip, doktor
[6] Metnin aslında cümle şöyledir : “kerek tut otaçı, kerek kam; ölüglige her giz asıg kılmaz em”
[7] Kaşgarlı Mahmud: Divanü Lügat-it Türk. (Çev. Besim Atalay), Ankara 1986, C. III: 377.
[8] Türkiye Türkçesi: “illi millet idim,ilim şimdi hani? Kime il kazanıyorum der imiş. Kağanlı millet idim, kağanım hani? Ne kağana işi gücü veriyorum der imiş. ( Muharrem Ergin: Orhun Abideleri, İstanbul, 2004, Kül Tigin Abidesi,Doğu yüzü,satır 9, s:11)
Поделитесь записью в соцсетях с помощью кнопок: